Başkanın yanındasınız biliyoruz
Söyleyin; tek ümidi dimdik ayakta
19 Mayıs 2009 Salı
Bir milletin kurtuluşuna atılan ilk adım...
1919 yılı Mayısının 19'uncu günü Samsun'a çıktım. Ülkenin genel durumu ve görünüşü şöyledir :
Osmanlı Devleti'nin içinde bulunduğu grup, I. Dünya Savaşı'nda yenilmiş, Osmanlı ordusu her tarafta zedelenmiş, şartları ağır bir ateşkes anlaşması imzalanmış. Büyük Savaş'ın uzun yılları boyunca millet yorgun ve fakir bir durumda. Milleti ve memleketi I. Dünya Savaşı'na sürükleyenler, kendi hayatlarını kurtarma kaygısına düşerek memleketten kaçmışlar. Saltanat ve hilâfet makamında oturan Vahdettin soysuzlaşmış, şahsını ve bir de tahtını koruyabileceğini hayal ettiği alçakça tedbirler araştırmakta. Damat Ferit Paşa 'nın başkanlığındaki hükûmet âciz, haysiyetsiz ve korkak. Yalnız padişahın iradesine boyun eğmekte ve onunla birlikte kendilerini koruyabilecekleri herhangi bir duruma razı.
Ordunun elinden silâhları ve cephanesi alınmış ve alınmakta...
İtilâf Devletleri, ateşkes anlaşmasının hükümlerine uymayı gerekli bulmuyorlar. Birer bahane ile İtilâf donanmaları ve askerleri İstanbul' da. Adana iIi Fransızlar; Urfa, Maraş, Ayıntap (Gaziantep) İngilizler tarafından işgal edilmiş. Antalya ve Konya'da İtalyan askerî birlikleri, Merzifon ve Samsun'da İngiliz askerleri bulunuyor. Her tarafta yabancı subay ve memurlar ile özel ajanlar faaliyette. Nihayet, konuşmamıza başlangıç olarak aldığımız tarihten dört gün önce, 15 Mayıs 1919'da, İtilâl Devletleri'nin uygun bulması ile Yunan ordusuda İzmir'e çıkartılıyor.
Bundan başka, memleketin her tarafında Hristiyan azınlıklar gizli veya açıktan açığa kendi özel emel ve maksatlarını gerçekleştirmeye devleti bir an önce çökertmeye çalışıyorlar.
Sonradan elde edilen güvenilir bilgi ve belgelerle iyice anlaşılmıştır ki, İstanbul Rum Patrikhanesi'nde kurulan Mavri Mira Hey'eti illerde çeteler kurmak ve idare etmek, gösteri toplantıları ve propagandalar yaptırmakla meşgul. Yunan Kızılhaç'ı ve Resmî Göçmenler Komisyonu , Mavri Mira Hey'eti'nin çalışmalarını kolaylaştırmakla görevli. Mavri Mira Hey'eti tarafını,olan yönetilen Rum okullarının izni teşkilâtları, yirmi yaşından yukarı gençleri de içine almak üzere her yerde kuruluşunu tamamlıyor.
Ermeni Patriği Zazen Efendi de, Mavri Mira Hey'eti ile birlikte çalışıyor. Ermeni hazırlığı da tıpkı Rum hazırlığı gibi ilerliyor. Trabzon, Samsun ve bütün Karadeniz sahillerinde örgütlenmiş olan ve 4 İstanbul'daki merkeze bağlı bulunan Pontus Cemiyeti hiç bir engelle karşılaşmadan kolaylıkla ve başarıyla çalışıyor.
.....
Temel ilke, Türk milletinin haysiyetli ve şerefli bir millet olarak yaşamasıdır. Bu ilke, ancak tam istiklâle sahip olmakla gerçekleştirilebilir. Ne kadar zengin ve bolluk içinde olursa olsun istiklâlden yoksun millet, medeni insanlık dünyası karşısında uşak olmak mevkiinden yüksek bir muameleye layık görülemez.
Yabancı bir devletin koruyup kollayıcılığını kabul etmek insanlık vasıflarından yoksunluğu, güçsüzlük ve miskinliği itiraftan başka bir şey değildir.Gerçekten de bu seviyesizliğe düşmemiş olanların, isteyerek başına bir yabancı efendi getirmelerine asla ihtimal verilemez.
Halbuki Türk'ün haysiyeti, gururu ve kaabiliyeti çok yüksek ve büyüktür. Böyle bir millet esir yaşamaktansa yok olsun daha iyidir!...
O halde, ya istiklal ya ölüm!
İşte gerçek kurtuluş isteyenlerin parolası bu olacaktır. Bir an için, bu kararın uygulanmasında başarısızlığa uğranacağını farz edelim. Ne olacaktı? Esirlik!
Peki efendim. Öteki karalara boyun eğme durumunda sonuç bunun aynı değil miydi?
Şu farkla ki, istiklali için ölümü göze alan bir millet, insanlık haysiyet ve şerefinin gereği olan bütün fedakarlığı yapmakla teselli bulur ve hiç şüphesiz, esirlik zincirini kendi elleriyle boynuna geçiren miskin, haysiyetsiz bir millete bakarak dost ve düşman gözündeki yeri bambaşka olur.
Sonra, Osmanlı hânedan ve saltanatının devam ettirilmesine çalışmak, elbette Türk milletine karşı en büyük kötülüğü işlemekti. Çünkü, millet her türlü fedakarlığı göze alarak istiklalini kazanmış olsa da, saltanat sürüp gittiği taktirde, bu istiklale kazanılmış gözüyle bakılamazdı. Artık ,vatan ve milletle hiçbir vicdan ve fikir bağlantısı kalmamış bir sürü delinin, devlet ve milletin istiklâl ve haysiyetinin koruyucusu mevkiinde bulundurulmasına nasıl göz yumulabirdi?
Halifeliğin durumuna gelince, ilim ve tekniğin nurlara boğduğu gerçek medeniyet dünyasında gülünç sayılmaktan başka bir yanı kalmış mıydı?
Görülüyor ki, verdiğimiz kararın uygulanmasını sağlayabilmek için daha milletin alışkın olmadığı bazı konulara dokunmak gerekiyordu. Ortaya atılmasında, kamuoyu bakımından büyük sakıncalar doğuracağı sanılan hususların dile getirilmesinde kaçınılmaz bir zaruret vardı.
Osmanlı Hükumeti'ne, Osmanlı padişahına ve Müslümanların halifesine başkaldırmak, bütün milleti ve orduyu ayaklandırmak gerekiyordu.
dedi büyük önderimiz
ve 90 yıl önce bugün çıktı Samsun'a büyük Türk milletini esaretten güzel vatanımızı işgalden kurtarmak için
90 yıl sonra bugün ; özlemle saygıyla ve de emanetine sahip çıkamamızdan dolayı yüzüne bakmaya utanarak anıyoruz Cunhuriyetimizin kurucusu vatanımızın kurtarıcısı büyük devrimciyiçok şey var yazılacak ama zamanım yok; lakin şunu aklınızdan hiç çıkarmayın
bir gün bu vatanın taşına toprağına kanımızla tam bağımsız Türkiye yazacağız ve o zaman Mustafa Kemal şafağına uyanacağız
bekleyin ve korkması gerekenler de korksunlar
Gazi Mustafa Kemal'in gençliği önderinin onlara verdiği görevlerin bilincinde
7 Şubat 2009 Cumartesi
Devrimcinin Güncesi
Fikret Kızılok'un ders niyetine okulacak müthiş albümünün ismiydi bu; dinlemenizi ısrarla tavsiye ederim. Anadolu İhtilali ya da Türk Devrimi dünya devrimleri arasında en özel ve en müthiş devrimlerden biridir. Eşi benzeri olmayan bir devrim. Mustafa Kemal'i putlaştırarak sığlaştıranlara ya da onu işte 1881de doğdu 7 yaşında karga kovaladı 1923te cumhuriyeti kurdu 1938de öldü falan diye basitçe anlatanlara inat okuyun öğrenin; okuyup öğrendikçe onun ne kadar büyük bir insan olduğunu göreceksiniz; yaptıklarının azametini şartlarının vehametini değerlendirin ve düşünün ve sonra sahip çıkın yetiştirdiğimiz bu büyük insana; övünün onunla
ODTÜ Atatürkçü Düşünce Topluluğu'nun hazırladığı güzel bir videoyu sunmak istiyorum. Videoda iki tane Fikret Kızılok eseri bulunmaktadır. Yola Çıkarken'in son bölümüyle Hesap Vakti birleştirlmiş. Bence çok da güzel olmuş. Buyrun efendim video ve Hesap Vakti'nin sözleri
Hesap vakti gelmişti
Tarih alışkanlığından vazgeçecek
Kimsiz, kimliksiz, kişiliksiz kalanlar şimdi kendi yazgılarını yazacaklar
Ne ezen olmalıydı ne ezilen
Her ulus kendi bağımsızlığını kendisi yaratacak
Eğer siz bu işleri başkaları adına yaparsanız bunun adına emperyalizm denir
Oysa biz emperyalizmi kahretmeye geliyoruz
Hakimiyet milletindir dediğimde acaba ne anlıyorlardı?
Ama anlayacaklardı, savaştıkça anlayacaklardı, kazandıkça anlayacaklardı
Bir gün ressamlar kahramanlık yüzünü kaybederlerse gitsinler Yıldırım'ın resmini yapsınlar
Aksak Timur şimdi yaşasaydı belki de aynı şeyi yapacaktı
Şu gencecik çocuklara bak!
Yeni zelandalı, Avusturalyalı, Anzak ve Yunan için anlamsız bir savaşın garip mezar taşları değiller mi?
İşte şimdi bizden öğrenecekler özgürlüğün ne olduğunu, bağımsızlığın ne olduğunu
İçleri rahat.. yanıbaşımızdaki mezarlarda.
Daha ilk meclis açılırken oradakilerin çoğunun ulus kavramı yoktu
Padişah, hilafet ve ümmet.. bundan başka kişiliği olmayanlarla böyle bir özgürlük savaşı nasıl kazanalıcaktı?
Diyelim ki kazandık, bu savaş kimin adına kazanılacak?
Ana kalbi işte;
Düşündüklerimi ve arkadaşlarımı tanıdıkça başıma bir şeyler gelecek korkusuyla pamuk elleriyle okşamıştı beni
"Mustafam" dedi, "korkuyorum. padişaha karşı mı geleceksin?"
Gün nasıl doğacaksa, sen beni nasıl doğurduysan anacığım..
Güneşe bak doğudan doğacak güneşe bak
Güneşe bak doğudan doğacak güneşe bak
Gün nasıl ağarıp gelecekse, nasıl ki rüzgar bulut olacaksa
Buluta yağmur, el deyecekse
Yağmura toprak can verecekse
Güneşe bak doğudan doğacak güneşe bak
Güneşe bak doğudan doğacak güneşe bak
Ne din, ne ırk.. sen, ben var..
Ne dün, ne bugün... yarın var..
Sonra ateş, sonra kan, sonra ihaneti gördük
İhaneti ateşle yakıp, aydınlatıp
Korku korkudan kaçıp, ressamlar bizim resmimizi yaptılar
Gencecik Yeni Zelandalı, Anzak, Avusturalyalı koyun koyuna bağımsızlığın resmini bizden öğrendiler
Güneşe bak doğudan doğacak güneşe bak
Güneşe bak doğudan doğacak güneşe bak
Aydınlattık
Korku korkudan kaçıp, doğudan doğdu güneş
İlk defa karanlık korktu
İhaneti ateşle yakıp, aydınlattık
İnsanlar bilinçlendikçe kişiliklerini ister, milletler de öyledir
Kabiliyetlerini keşfetmek, zengin olmak isterler
Bu zenginlik başkalarının açlığı pahasına olursa
İşte o zaman iş değişir
Önünde sonunda hesabı sorulur
Din adına, ideoloji adına başka milletleri boyunduruk altına almak;
İşte biz buna emperyalizm deriz
Gerçek bir devrimcinin amacı egemenliğin kayıtsız ve şartsız ulusta olmasını sağlamaktır
Tam bağımsızlık dünya milletleriyle kardeş olmak demektir Irk esasına dayanan düşünce unsurları insanlık ailesine üvey evlat yetiştirmek demektir Bilinçlenen bir toplum demokrasiden korkmaz Halkını cahil bırakan insanlar önünde sonunda kahrolurlar
Fakirliği paylaşmakla, zenginliği paylaşmak ayrı ayrı şeylerdir Sosyal devlet; emeğin ve geniş halk kitlelerinin refahı demektir Bunun kaideleri bellidir Ne üç beş kişi parası ile dünyayı değiştirebilmelidir Ne de devlet zalim olmalıdır
İnsan zekası ve kültürü soyut ve somut kavramlarıyla bir bütündür Sanata, bilime ve söylediğin türküye ekmek kadar acıkıyorsan ne mutlu sana Barış zeka ürünüdür Savaş aklı olmayanlara aittir Eğer uğruna savaşacak bir şeyin varsa O olsa olsa özgürlüğündür, bağımsızlığındır
Zaman akacak ve gidecektir
Hiçbir şeyi tabulaştırma
Dogmalara karşı koy
Büyük devrimlere gereğin kalmayacak kadar devrimci kal yeter
Eğer bir milletin kurtarıcıya gereksinimi yoksa artık millet olmuştur! Sakın kurtarıcı bekleme, yoksa sana karşı olan vazifemi yapamadım sayarım!
Kopiket: Kemalizm