Sanat hemi de yedincisi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Sanat hemi de yedincisi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

3 Mayıs 2008 Cumartesi

Raging bull




açılış sahnesi ve müziğiyle bu kadar akılda kalıcı başka bir film yoktur heralde
Robert De Niro ve Martin Scorsese'nin başyapıtlarından biri
ve işte o müthiş açılış sahnesi

The Usual Suspects


Keaton always said, "I don't believe in God, but I'm afraid of him." Well I believe in God, and the only thing that scares me is Keyser Soze.

Verbal Kint - The Usual Suspects

izlediğim en muhteşem filmlerdendi.Zaten favori filmlerimin listesinde 2. sıradadır
sonu ise şaşırtıcı ve zekice
dehşet senaryosu ve sakatı oynayan Kevin Spacey oscarla ödüllendirilidiler
kesinlikle izleyin
belki bir ara vakit bulabilirsem daha da uzun değinebilirim
şimdilik fragmanıyla başbaşa bırakayım sizi

18 Nisan 2008 Cuma

What's forget about it?

FBI Technician: What's forget about it?

Donnie Brasco: Forget about it is like if you agree with someone, you know, like Raquel Welch is one great piece of ass, forget about it. But then, if you disagree, like A Lincoln is better than a Cadillac? Forget about it! you know? But then, it's also like if something's the greatest thing in the world, like mingia those peppers, forget about it. But it's also like saying Go to hell! too. Like, you know, like "Hey Paulie, you got a one inch pecker?" and Paulie says "Forget about it!"

Sometimes it just means forget about it.


Donnie Brasco (1997)

25 Şubat 2008 Pazartesi

Oscar diyorum abi

(Martin Scorsese ve Coen kardeşler)


80. OSCAR ÖDÜL TÖRENİ SONUÇLARI

En İyi Film:
"İhtiyarlara Yer Yok" ("No Country for Old Men")

En İyi Yönetmen: Joel Coen ve Ethan Coen ("No Country for Old Men")

En İyi Kadın Oyuncu: Marion Cotillard ("Kaldırım Serçesi")

En İyi Erkek Oyuncu: Daniel Day-Lewis ("Kan Dökülecek")

En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu: Tilda Swinton ("Avukat")

En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu: Javier Bardem ("No Country for Old Men")

En İyi Orijinal Senaryo: Diablo Cody ("Juno")

En İyi Uyarlama Senaryo: Joel Coen ve Ethan Coen ("No Country for Old Men")

En İyi Animasyon "Ratatuy" (Brad Bird)

Yabancı Dilde En İyi Film "The Counterfeiters" (Avusturya)

En İyi Belgesel: "Taxi to the Dark Side" (Alex Gibney ve Eva Orner)

En İyi Görüntü Yönetmeni: Robert Elswit ("Kan Dökülecek")

En İyi Sanat Yönetimi: "Sweeney Todd" (Sanat Yönetimi: Dante Ferretti; Dekor: Francesca Lo Schiavo)

En İyi Kostüm Tasarım: "Elizabeth: Altın Çağ" (Alexandra Byrne)

En İyi Kurgu: "Son Ültimatum" (Christopher Rouse)

En İyi Ses Kurgusu: "Son Ültimatom" (Karen Baker Landers, Per Hallberg)

En İyi Ses Miksajı: "Son Ültimatom" (Scott Millan, David Parker, Kirk Francis)

En İyi Makyaj: "Kaldırım Serçesi" (Didier Lavergne ve Jan Archibald)

En İyi Müzik: "Kefaret" (Dario Marianelli)

En İyi Şarkı: "Falling Slowly" ("Once" filminden; Söz ve müzik: Glen Hansard ve Marketa Irglova)

En İyi Görsel Efekt: "Altın Pusula" (Michael Fink, Bill Westenhofer, Ben Morris ve Trevor Wood)

En İyi Kısa Film: "Le Mozart des Pickpockets"/"The Mozart of Pickpockets" (Philippe Pollet-Villard)

En İyi Kısa Animasyon: "Peter & the Wolf" (BreakThru Films)

En İyi Kısa Belgesel: "Freeheld" (Cynthia Wade, Vanessa Roth)

(Daniel Day Lewis,Tilda Swindon,Marion Cotillard,Javier Bardem)


Coen kardeşlerin Akademi tarafından nihayet görülmesi senaristlerin grevinin gölgesindeki oscar töreninin en güzel yanıydı bana göre
film de yönetmen de doğru bence
erkek oyuncu konusunda da yanılmadım
Daniel Day Lewis şapkasını assa zaten oscar alırdı
Marion Cotillard'ın namı değer Lilly'min en iyi kadın oyuncu oscarını almasını bekliyordum ama içimde bir acaba vardı
onu da tutturdum
Javier Bardemi de bildim ancak tek yanılgım Tilda Swindon oldu
iki dalda aday olan Cate Blanchett'a yardımcı kadın oyuncu oscarının verilmesini bekliyordum

6'da 5 ; Allah bereket versin

bir dahaki seferlere George Clooney'e dikkat derim
eğer akademi siyasal duruşundan dolayı hakkını yemezse oscarların abonesi olacaktır
aha buraya yazıyorum

31 Ocak 2008 Perşembe

Choose Life

choose life. choose a job. choose a career. choose a family, choose a fucking big television, choose washing machines, cars, compact disc players, and electrical tin openers.choose good health, low cholesterol and dental insurance. choose fixed-interest mortgage repayments. choose a starter home. choose your friends.choose leisure wear and matching luggage. choose a three piece suite on hire purchase in a range of fucking fabrics. choose diy and wondering who you are on a sunday morning. choose sitting on that couch watching mind-numbing sprit-crushing ga me shows, stuffing fucking junk food into your mouth. choose rotting away at the end of it all, pishing you last in a miserable home, nothing more than an embarrassment to the selfish, fucked-up brats you have spawned to replace yourself. choose your future. choose life.


Trainspotting

22 Ocak 2008 Salı

Ladri Di Biciclette

Yapım : 1948, İtalya
Yönetmen : Vittorio De Sica
Senaryo : Cesare Zavattini
Oyuncular :Lamberto Maggiorani, Enzo Staiola, Lianella Carell, Elena Altieri, Giulio Chiari, Vittorio Antonucci, Gino Saltamerenda

Bir süredir işsiz olan Antonio Ricci’nin yeni işi için ona çok gerekli olan bisikleti, bir afişi yapıştırmakta olduğu sırada çalınır. Polis hırsızı kendilerinin bulmalarını söyleyince Antonio ve 10 yaşındaki oğlu Roma’yı karış karış dolaşarak bisikleti ararlar.

1950 yılında “ En İyi Yabancı Film ” Oscarını alan filmde De Sica, 2. Dünya Savaşı sonrası yoksul Roma atmosferi içerisinde, var olma mücadelesi veren sıradan bir işçi üzerinden, umut, utanç ve yitiriliş üçgeni ekseninde insanlık durumunu gözler önüne serer. Film gerek yapım tekniği, gerekse de sinema estetiği açısından Yeni-Gerçekçilik akımının simgesi olarak kabul edilir...

bir gece oturup izlemiştim
saat 2'ydi
siyah beyaz bir dramın normalde uyutması gerekir ama inanılmaz sürükleyip götürmüştü film
oyuncularının tamamı amatör isimler
Vittorio De Sica daha sonra Fransızların dev ismi Goddard'a da ilham verecek Yeni Geçekçilik akımı içerisinde tam anlamıyla bir BAŞYAPIT oluşturmuş
muhteşem bir savaş sonrası İtalya manzarası
muhteşem planlar muhteşem oyunculuklar muhteşem bir yönetim

hemen hemen bir çok büyük büyük yönetmenin sinamaya başlama nedeni bu film
reformist yapısı özellikle yeni yetme sinemacıların ağzını sulandırmakta
bu filmin yardımcı yönetmeninin adını da yazayım tam olsun
Segio Leone
hani şu İyi Kötü Çirkini,Bir zamanlar Amerika'yı bir zamanlar Batıdayı çeken yönetmen

Bisiklet Hırsızları izlediğim en büyük filmlerden biri
inanılmaz bir BAŞYAPIT
kendine sinemaseverim diyen herkes mutlaka ve mutlaka bunu izlemeli

On every street in every city, there's a nobody who dreams of being a somebody


Eyyyyy sinema fanatikleri
hişşt baksana bi,bilader hüoopp evet evet sana dedim
gözlüklü arkadaşım ,bişey anlatıyoz burda di mi
Taksi Şoförü'nü izlediniz mi
izlemediniz mi?
cıx cıx cıx
ya şimdi bi tane adamımız var tamam mı
Travis Bickle bu arkadaşın ismi
kendisi Vietnam Gazisi ve benden narkoleptik olmasın geceleri uyuyamayan biri
düşünüyor napsam napsam diye
bi blog yapıp yazayım bişeyler die düşünüyor ilk başta ama tabi o sıralar internet olmadığı için hadi bi taksi şoförü olayım da iki üç kuruş para kazanayım diyor
başlıyor geceleri New York sokaklarında direksiyon sallamaya
zamanla uğruna Vietnamda savaştığı Amerikanın ne halt olduğunu anlıyor
sonacıma başlıyor günlüğüyle dertleşmeye (işte internet olsaydı bloga yazardı bunları aslında)
kafasına işliyor yavaş yavaş tüm pislikleri
hani çöpler yağmur yağdı mı kaldırımlardan temizlenir ya o hesap
bu "pislikleri" sokaklardan temizleyecek büyük bir tufan beklemeye başlıyor
ama giderek yalnızlaşıyor ve kafayı yiyor
adaleti kendi sağlamayı kafasına koyuyor
silahlar alıyor sürekli bir paranoya halinde tatbikatlar yapıyor
bi de tabi unutmadan sokakta küçük bir fahişeyi gördüğünü de ekleyelim
ulan zamanında Sait Faik diye bir Türk yazarı dünyayı güzellik kurtaracak demiş ama ben kendim de kurtarabilirim diyor ve bu kızdan başlıyor bu kutsal misyonuna
onu kötü yoldan kurtarıp evinin karısı çocuklarının anası aman pardon filmleri karıştırdım
ne diyordum hah işte bu kızı kurtarıp ailesine dönmesini ve okuluna devam edip mühendis doktor neyin olmasını sağlamak istiyor
ve sonra da sonrasını da kendiniz izleyin banane banane


işte bir de bu konuyu allayıp pullayan ve gözümüze gözümüze sokan ve sinema budur kardeşim diyen Martin Scorsese faktörü var
başrolde Robert De Niro amcanın ve Jodie Foster ablanın efsanevi oyunculukları unutulmaz
hele De Niro tek kelimeyle döktürüyor
inanılmaz bir oyunculuk çıkarıyor,ağzımız ve gözlerimiz açık seyrediyoruz

ama akademi denilen denyo güruhu
ne De Niroya,ne Jodie Foster'a ne de filme hürmet eder
hatta Scorsese aday bile olamaz
Rocky daha cazip gelir beylere
bu filmin devrimsel tarzı kimseyi hoşnut etmemiş sanırım
akademi gelenekçi yapıda olduğu için sinemasal anlatımda yenilikleri pek hoş karşılamıyor
bir de tabi sisteme uygun filmler onların genel tercih yelpazesinde
öyle ya Vietnam sendromu yaşayan birinin gözünden Amerikanın kirli sokaklarına büyüteç tutmak senin ne haddine be adam
Amerikayı seviyoruz,orası hepimizin rüyası
geçen sene o kadar savaş karşıtı çok iyi filmin arasından "Amerikalılar bu zor günde birleşin aslında hangi ırktan gelirseniz gelin sizler Amerikalısınız" mesajı veren Crash'in almasının sebebi de buydu bence

bu sayede Rocky'e de bir antipati başladı Taksi Şoförü fanatiklerinde malesef
en azından bende
neyse ya film anlatılmaz yaşanır
yaşayın işte

bu arada ayna önündeki meşhur hesaplaşma sahnesi muazzam
De Nironun resital sekanslarından biri
sırf bu sahne için bilem izlenir yani

You talkin' to me? You talkin' to me? You talkin' to me? Then who the hell else are you talking... you talking to me? Well I'm the only one here. Who the fuck do you think you're talking to? Oh yeah? OK.

aman ha patlamış mısır seyircileri izlemesin
vurdulu kırdılı kofti yarış sahneli filmleri baş tacı eden bünyeler uzak dursun
anlamazlar,burun kıvırırlar,dalga geçerler
beni de gererler durduk yere
aman huzurumu kaçırmayın olur mu..
bir de dipnot
sevgilinizi ilk buluşmada sex filmine götürmeyin ehue ehue


19 Ocak 2008 Cumartesi

ne diyem mahmut mu diyem şakirrrr



abbas: evet arkadaşlar, minibusümüzü almışık. bundan sonra alibeykoy hattında çiçek abbas'in da minibüsü çalışacak. herkese benden çay!
şakir: ben istemem!
a: peki...şakir'e çay yok.
ş: ne demek şakir?
a: adını mı değiştirdin?
ş: sen bana nasıl şakir dersin lan kelek?
a: ne diyem, mesela, mahmut mu diyem? şakir?
ş: şakir abi, dayı, ağa diyceksin.
a: o günler bitti, şakir.
ş: ne demek bitti?
a: baya bitti demek, ikimizin de minibüsü var, kardeşinim artık şakir.
ş: vay anam benim. kardeşim abbas'a bak be, ne çabuk bitirim oldun be anam?
a: oluruz be anam. (pluh-tükürür)
ş: ulan bu kıyafetlerle şebeğe dönmüşsün be ayı. güya beni taklit ediyo he.
a: lan biz yiğidin harman olduğu yerden gelmişik, tavuk. (pluh)
ş: (pluh)

15 Ocak 2008 Salı

65th Golden Globe Awards

65. Altın Küre Ödülleri sahiplerini buldu
Oscar'lar öncesi bir nevi habercidir kendileri
tahmin konunda Oscarlarda gösterdiğim başarıyı burada pek gösteremedim bu sefer
Oscar öncesi tahminlerimi tekrar sunacağım lakin yine de kısaca değineyim
dram dalında en iyi kadın ve erkek oyuncuları doğru tahmin ettim
müzikal-komediyi pek düşünmediydim ama Sweeny Todd ile Johnny abimin alacağına emindim
(tamam katıksız bir Johnny Depp hayranı olmamla alakalı kabul)
ama nihayet 8. adaylığında altın küreyi verdiler bu yaşayan efsaneye (ayıp valla)
en iyi film olarak ben Coen'lerin yeni filmi No Country For Old Men'i ve yine en iyi yönetmen dalında da Joel Coen'i bekliyordum
Oscara kısmet
neyse
kazananlarımız şu şekilde

SİNEMA ÖDÜLLERİ

En İyi Film (drama): "Kefaret" ("Atonement")
En İyi Kadın Oyuncu (drama): Julie Christie ("Away From Her")
En İyi Erkek Oyuncu (drama): Daniel Day-Lewis ("There Will Be Blood")
En İyi Film (müzikal ya da komedi): "Sweeney Todd"
En İyi Kadın Oyuncu (müzikal ya da komedi): Marion Cotillard ("Kaldırım Serçesi"/"La Vie en rose")
En İyi Erkek Oyuncu (müzikal ya da komedi): Johnny Depp ("Sweeney Todd")
En İyi Animasyon (müzikal ya da komedi): "Ratatuy" ("Ratatouille")
Yabancı Dilde En İyi Film: "Kelebek ve Dalgıç" ("The Diving Bell And The Butterfly")
En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu: Cate Blanchett ("I'm Not There")
En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu: Javier Bardem ("No Country For Old Men")
En İyi Yönetmen: Julian Schnabel ("Kelebek ve Dalgıç"/"The Diving Bell And The Butterfly")
En İyi Senaryo: Ethan Coen ve Joel Coen ("No Country For Old Men")
En İyi Film Müziği: Dario Marianelli ("Kefaret"/"Atonement")
En İyi Şarkı: 'Guaranteed' ("Into The Wild")

TELEVİZYON ÖDÜLLERİ

En İyi Dizi (drama): "Mad Men" (AMC)
En İyi Kadın Oyuncu (drama): Glenn Close ("Damages")
En İyi Erkek Oyuncu (drama): Jon Hamm ("Mad Men")
En İyi Dizi (müzikal ya da komedi): "Extras" (BBC & HBO)
En İyi Kadın Oyuncu (müzikal ya da komedi): Tina Fey ("30 Rock")
En İyi Erkek Oyuncu (müzikal ya da komedi): David Duchovny ("Californication")

MİNİ DİZİ YA DA TELEVİZYON FİLMİ ÖDÜLLERİ

En İyi Yapım: "Longford" (HBO)
En İyi Kadın Oyuncu: Queen Latifah ("Life Support")
En İyi Erkek Oyuncu: Jim Broadbent ("Longford")
En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu: Samantha Morton ("Longford")
En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu: Jeremy Piven ("Entourage")



Minority Report




John Anderton
: Why'd you catch that?
Danny Witwer: Because it was going to fall.
John Anderton: You're certain?
Danny Witwer: Yeah.
John Anderton: But it didn't fall. You caught it. The fact that you prevented it from happening doesnt change the fact that it was *going* to happen.


hazır Tom Cruise abimizden bahsetmişken Azınlık Raporu'nu da bir hatırlamış olalım

Collateral




Show TV 22.00

Tetikçinin Gecesi - Collateral
Yönetmen : Michael Mann
Senaryo: Stuart Beattie
Müzik: Paul Oakenfold
Oyuncular: Tom Cruise, Jamie Foxx, Irma P. Hall, Troy Blendell, Barry Shabaka Henley, Jada Pinkett Smith, Kyu Lee, Javier Bardem
2003 ABD yapımı, 120 dakika.



Usta yönetmen Michael Mann 'ın yönettiği "Tetikçinin Gecesi", bu akşam Show TV'de ekrana geliyor. Yönetmenin "evi" gibi gördüğü Los Angeles'ta geçen film, zamana karşı gerçekleşen bir ölüm-kalım kovalamacasını konu alıyor.

Öyküsünü tek bir geceye sıkıştırarak farklı bir anlatım yakalayan filmde, Tom Cruise ilk kez bir kiralık katil rolünde ve farklı bir görünüşle karşımıza çıkıyor

12 yıldan beri taksi sürücülüğü yapan Max´in tekdüze bir günlük yaşamı vardır. Arabasının arka koltuğunda oturan müşterileri her an değişir. Dikiz aynasından öylesine baktığı bu yüzleri daha taksiden indikleri anda unutur gider.

Bir gece arabasına Vincent adlı bir kiralık katilin binmesiyle 10 saat sürecek bir ölüm kalım maratonunun startı verilir. Bölgedeki uyuşturucu trafiğini yöneten kartelin adamları, federal büyük jüri tarafından sorguya alınmak üzere olduklarını öğrenmişlerdir. Bu yüzden kendilerini cezaevine attıracak tanıkların belirlenip öldürülmesi için büyük bir operasyon başlatırlar. Oyunun son perdesi bu gece oynanacak, kiralık katil Vincent´ın Los Angeles´a gelmesiyle birlikte beş tanık teker teker öldürülecektir.

Tanıkları öldürme operasyonunu başlatan kiralık katil Vincent, ilk iş olarak Max´i taksisiyle beraber rehin alır. Tek suçu yanlış zamanda yanlış yerde bulunmak olan Max, o andan itibaren bu ölüm operasyonunun her an harcanabilecek parçası haline gelir. Vincent hedefteki kurbanlarına ulaşmak için taksisini belirli yönlere sürmesini ister. Onları durdurabilmek için Los Angeles Polis Departmanı ile FBI ajanlarının yoğun takibi sürerken Max ile Vincent´in kaderleri birbirlerine bağlanacaktır.

Cumhuriyet


benim filmle ilgili tek yorumum şudur:

Michael Mann ne yapsa izlenir

11 Ocak 2008 Cuma

25th Hour


25. saat filminde Montgomery Bragon namı diğer Monty yani Edward'ımız Norton'umuz lavabonun aynasında birisi tarafından yazılmış -çok afedersiniz- bir "fuck you" yazısı görür
bunun üzerineki monolog ya da aynadaki aksiyle olan diyaloğu muhteşemdir

Monty: Yeah, fuck you, too.
Monty'nin cevabı: Fuck me? Fuck you! Fuck you and this whole city and everyone in it. Fuck the panhandlers, grubbing for money, and smiling at me behind my back. Fuck squeegee men dirtying up the clean windshield of my car. Get a fucking job! Fuck the Sikhs and the Pakistanis bombing down the avenues in decrepit cabs, curry steaming out their pores and stinking up my day. Terrorists in fucking training. Slow the fuck down! Fuck the Chelsea boys with their waxed chests and pumped up biceps. Going down on each other in my parks and on my piers, jingling their dicks on my Channel 35. Fuck the Korean grocers with their pyramids of overpriced fruit and their tulips and roses wrapped in plastic. Ten years in the country, still no speaky English? Fuck the Russians in Brighton Beach. Mobster thugs sitting in cafés, sipping tea in little glasses, sugar cubes between their teeth. Wheelin' and dealin' and schemin'. Go back where you fucking came from! Fuck the black-hatted Chassidim, strolling up and down 47th street in their dirty gabardine with their dandruff. Selling South African apartheid diamonds! Fuck the Wall Street brokers. Self-styled masters of the universe. Michael Douglas, Gordon Gecko wannabe mother fuckers, figuring out new ways to rob hard working people blind. Send those Enron assholes to jail for fucking life! You think Bush and Cheney didn't know about that shit? Give me a fucking break! Tyco! Imclone! Adelphia! Worldcom! Fuck the Puerto Ricans. 20 to a car, swelling up the welfare rolls, worst fuckin' parade in the city. And don't even get me started on the Dom-in-i-cans, because they make the Puerto Ricans look good. Fuck the Bensonhurst Italians with their pomaded hair, their nylon warm-up suits, and their St. Anthony medallions. Swinging their, Jason Giambi, Louisville slugger, baseball bats, trying to audition for the Sopranos. Fuck the Upper East Side wives with their Hermés scarves and their fifty-dollar Balducci artichokes. Overfed faces getting pulled and lifted and stretched, all taut and shiny. You're not fooling anybody, sweetheart! Fuck the uptown brothers. They never pass the ball, they don't want to play defense, they take fives steps on every lay-up to the hoop. And then they want to turn around and blame everything on the white man. Slavery ended one hundred and thirty seven years ago. Move the fuck on! Fuck the corrupt cops with their anus violating plungers and their 41 shots, standing behind a blue wall of silence. You betray our trust! Fuck the priests who put their hands down some innocent child's pants. Fuck the church that protects them, delivering us into evil. And while you're at it, fuck JC! He got off easy! A day on the cross, a weekend in hell, and all the hallelujahs of the legioned angels for eternity! Try seven years in fuckin Otisville, Jay! Fuck Osama bin Laden, al-Qaeda, and backward-ass, cave-dwelling, fundamentalist assholes everywhere. On the names of innocent thousands murdered, I pray you spend the rest of eternity with your seventy-two whores roasting in a jet-fueled fire in hell. You towel headed camel jockeys can kiss my royal, Irish ass! Fuck Jacob Elinski, whining malcontent. Fuck Francis Xavier Slaughtery, my best friend, judging me while he stares at my girlfriend's ass. Fuck Naturel Rivera. I gave her my trust and she stabbed me in the back. Sold me up the river. Fucking bitch. Fuck my father with his endless grief, standing behind that bar. Sipping on club soda, selling whiskey to firemen and cheering the Bronx Bombers. Fuck this whole city and everyone in it. From the row houses of Astoria to the penthouses on Park Avenue. From the projects in the Bronx to the lofts in Soho. From the tenements in Alphabet City to the brownstones in Park slope to the split levels in Staten Island. Let an earthquake crumble it. Let the fires rage. Let it burn to fuckin ash then let the waters rise and submerge this whole, rat-infested place.
Monty: No. No, fuck you, Montgomery Brogan. You had it all and then you threw it away, you dumb fuck!




10 Ocak 2008 Perşembe

Altyazı incileri

bazen korsana meyil gösterebiliyoruz
malum küçük şehirdeyiz ve buraya film gelene kadar büyük şehirdekiler filmi unutmuş oluyorlar
tamam abarttım biraz ; suçumu örtmek için
her neyse ama bu kısmi korsan zamanlarında hiçbirşeyin sinemanın yerini tutmadığını anlama şansı doğuyor
bu da bardağın dolu tarafı
öte yandan diğer bir dolu taraf da müthiş yaratıcı alt yazı örnekleri
misal Er Ryanı Kurtarmak filminde Wade'in isminin geçtiği her diyalog bekle (wait) şeklinde çevrilmişti
yine aynı filmde Private Ryan'a Özel Ryan denilmekteydi
her neyse bir iki örnek sunayım

"this task was appointed to you frodo of the shire"
"bu görev sana verildi şair frodo" (LOTR : Return Of The King)

"you saved us again"
"bizi kaydettin yine" (The Hole)

"the battle is in your blood!"
" şişedeki kan senin mi" (Harry Potter and the Philosopher's Stone)

"oh my goodness"
" oh benim iyiliğim"(Finding nemo)

"where are you hiding? "
"nerdesin Heidi?" (Serenity)

"trinity : they're watching you neo.
neo : who is?
trinity : please, just listen."
"trinity : seni izliyorlar neo.
neo : kim?
trinity : sistemin adamları." (Matrix)

"fire in the hole!"
"ateş delikteee" (Saving Private Ryan)

"i was raised by indians"
"beni Hintliler yetiştirdi" (Wild Wild West)

devamı BURADA
demekki ne diyoruz
KORSANA HAYIR
ya da evet
bilmiyorum ya neyse

5 Ocak 2008 Cumartesi

Legend of 1900



Ben bu gemide doğdum, ve dünya yanımdan geçti gitti. Ama bir seferde ikibin insan. Ve orada dilekler vardı. O dilekler asla pruvayla kıç arasından büyük değildi. Siz mutluluğu oynuyorsunuz ama piyanoda sonsuzluk yoktur. Ben böyle yaşamayı öğrendim…

Kara mı? Kara benim için çok, çok büyük bir gemi. Fazla güzel bir kadın. Fazla uzun bir seyahat, parfümü çok güçlü. Bu müziği nasıl yapacağım, bilmiyorum. Bu gemiden asla çıkamam. En iyisi hayatımı burada bitirmek.

Ne de olsa ben kimse için yaşamıyorum…


Yönetmen : Giuseppe Tornatore
Senaryo : Alessandro Baricco, Giuseppe Tornatore
Oyuncular :
Tim Roth, Bill Nunn, Pruitt Taylor Vince
Yapımcı : Francesco Tornatore
Görüntü Yönetmeni : Lajos Koltai
Müzik : Ennio Morricone
imdb puanı : 7.8/10
Yapım : 1998, İtalya
Tür : Dram / Fantastik / Müzikal

22 Aralık 2007 Cumartesi

Hayat futbola fena halde benzer

"Hayat futbola fena halde benzer. Futbol şahsi beceri gerektirir ama aslinda ayakla oynanan bir spordur. Ayni zamanda toplu halde oynanan bir oyundur. Dört dogru pas, %90 goldür. hayat da öyle degil mi?.."
-------------------------------------------------------------------------
torba suat: Niye böyle oldu be abi? Ben çok sevmiştim be abi. O kadar mektup gönderdim insan bir cevap yazar. benim günahım ne be abi?

hacı: Bak koçum! belli olmuyor ama benim bir tek kulağımın arkası kaldı. Artık acı çekmekten ve acı çektirmekten zevk almamayı öğrendim. Sevgililer...Heh..Bizim olanlar ya da olmayanlar... Hepsi iz bırakır. bu izler şimdi seninki gibi çok derinini çiziyor. hepsi kalır! ama inan yeni izler de olacak. yaşlıları düşün... sanki her şeyi bilirlermiş gibidirler. ama öyle değil. heh!.. ne kadar acı çekersen çek şunu hiç unutma; çizilecek bir yer hep vardır ve çizecek bir yer... Ressam olur insanlar başkalarının kalbini kazıya kazıya, ya da resim olurlar senin gibi; kazına kazına.


18 Aralık 2007 Salı

The things you own end up owning you


Mobilya satın alırsınız. Kendinize dersiniz ki, bu hayatım boyunca ihtiyaç duyacağım son kanepe. Kanepeyi alırsınız ve sonraki birkaç yıl boyunca, hangi işiniz ters giderse gitsin, en azından kanepe sorununuzu çözmüş olduğunuzu bilirsiniz. Sonra o güzel yuvanızda kısılıp kalırsınız. Bir zamanlar sahip olduğunuz şeyler artık sizin sahibiniz olur.


Chuck Palahniuk - Fight Club

Kitano'dan şiir gibi film



CNBC-e'de bu akşam, 22. Uluslararası İstanbul Film Festivali'nde de gösterilen "Bebekler'' adlı film ekrana geliyor. Venedik Film Festivali'nde "Altın Ayı'' ödülü kazanan yapım, eleştirmenlerin bir şiire benzettiği, muhteşem doğa görüntülerine sahip.

Hem kurgusuyla, hem de görsel açıdan izleyenleri etkileyen film, aşkın mantığa üstün geldiği, acının, hüznün ve kalp kırıklığının hüküm sürdüğü iç içe geçen üç öyküden oluşuyor. Yönetmen Takeshi Kitano 'nun imzasını taşıyan film, Japon estamplarını andıran görüntüleri, renkleri, müzik ve kostümleri, şiirsel atmosferiyle meraklısını anında içine çekiveren, zarif, incelikli, esprili bir çalışma.

Görkemli bir görsel zenginliğin eseri olan "Bebekler'', üç dokunaklı aşk hikâyesini anlatıyor. İlk bölüm, çalıştığı işyerinde, patronun kızıyla evlendirilmenin eşiğindeki bir gençle, bu gelişme yüzünden intihara kalkışan sevgilisinin hikâyesinden oluşuyor.

İkinci hikâye, vaktiyle, pişirdiği yemekleri buluştukları parka getiren, sevdiği, ama işi gereği terk ettiği kızı yıllar sonra yaşlı bir kadın olarak bulan, bir yakuzanın öyküsünü anlatıyor.

Son bölümde ise, çok ünlüyken bir kazada tek gözünü yitirince inzivaya çekilen bir pop yıldızıyla, ısrarla izini sürerek kapısına dayanan, sadık bir hayranının öyküsü anlatılıyor. Yönetmen Kitano'nun, aşka özgü bencilliği ve bütün o değişken ruh hallerini, olanca dokunaklılığıyla, masalsı görüntülerle, şiir gibi ve bilgece resimlediği filmi "Bebekler'' , görüntü-müzik uyumundan doğal mekân kullanımına ve özenli kostümlerine kadar alçakgönüllü bir başyapıt. * CNBC-e, 22.00


(alıntı-Cumhuriyet TV servisi)

1 Kasım 2007 Perşembe

efsaneler yine buluşuyor


efendim bana göre yaşayan en büyük oyuncu olan Al Pacino ile oyunculuğun kitabını yazan bir başka isim Robert de Nironun resmini sinema ekranına koyun o bile başyapıttır
ikili daha önce The Godfather: Part 2 -Baba 2'de birlikte oynamışlar lakin ortak sahneleri yoktu
daha sonra 1995 yapımı Heat - Büyük Hesaplaşma'da biri polis diğeri suçlu idi
ammaa bu sefer ikisi de iyi tarafta
seri cinayetler işleyen bir katilin peşindeki iki dedektifi canlandırdıkları -ki birlikte 2 dedektifi canlandırdılar,yani bireysel olarak 2'şer dedektif yani toplam 4 değil,2 tane-
her neyse
iki dedektifi canlandırıyorlar
Pacino ; Dedektif David Fisk
De Niro ; DedektifThomas Cowan rolünde
bunun yanında Mark Wahlberg ve Carla Gugino diğer önemli isimler
Martin Scorsese ve 50 cent filmde yer alan diğer ün sahibi kişiler
Jon Avnet'in yönettiği filmin çekimleri Ağustosta başlamış seneye de bitireceklermiş
mayıs muhtemelen

beklemekteyiz


bakın işte 2 tane
yaa ben demiştim

16 Ekim 2007 Salı

slide

Trajedi ve ölüm karşısında felaketler benim gelişmemin doğal bir parçasıdır.
Fiziksel güç ve mal varlığı ile bağlarımı koparıyorum çünkü ancak kendimi yok edersem, ruhumun daha büyük gücünü keşfedebilirim.
Sahip olduklarımı yok eden kurtarıcı, ruhumu korumak için savaşıyor. Önüme çıkan servetleri temizleyen öğretici beni özgürlüğe kavuşturacak

Fight Club

13 Ekim 2007 Cumartesi

Edward Makaseller


bir film tanıtımı yapayım Ceylan Özçelik hanımefendiye saygılarımı ve hayranlıklarımı sunarak
filmimiz 91 yapımı Tim Burtonun yönettiği..
ı ıh olmadı
(Tim Burton 91 yapımı değil,cümle dizilim hatası)
Tim Burtonun yönettiği 91 yapımı Edward Makaseller
başrolde Johnny Depp ve Winona Ryder var

Noel'de neden kar yağar sorusuyla başlar filmimiz

tonton bir teyzemiz torununun bu sorusunu cevaplamaya koyuladursun filmimiz akar bir yandan
Avon kapınızda diyerek avon ürünlerini satabilmek için kapıları aşındıran Peggy
daha önce gitmediği tepedeki şatoya gitmeye karar verir
çatı katında köşede korkudan büzüşmüş vaziyetteki Edward'ı bulur

Edward bir bilim adamı tarafından yaratılmıştır
bilim adamı zamanla Edwarda kalp beyin ve bilimum sakadatları ekler
fakat heyhat tam ellerini takacakken Hakk'ın rahmetinie kavuşur
Edward'ın ellerinde makas vardır sadece
üzerinde kendine zarar vermeyesi diye deriden bir elbise olsa da
zaman zaman yüzünü gözünü istemsiz yere yaralamakta
makası sanki yüzüne değil yüreciğimize batırmaktadır
insanlardan korktuğu için şatodan dışarı adım atamayan Ed güneş görmeyen beyazlığı ile
Peggy'nin ürünleri tanıtabilmesi için ilaç gibi gelecektir

Peg onu banliyö halkının bakışlarına aldırmadan evine getirir
artıkım o da evin bir ferdidir
burası ööle bi banliyodur ki efem
herkes sabah aynı saat aynı dakikada giderler işe
yaşamlar tekdüzedir
bu konuya girmeden öykümüze devam edelim

Ed ilk başlarda gayet keyifli bir şekilde yaşar
insanlar düşündüğü kadar korkunç yaratıklar değildir (değiliz di mi)
bildiği herşeyi Mucidi ona öğretmiştir zaten
kibardır,zekidir,yardımseverdir,yeteneklidir
bunlar bize ne kadar yabancı kelimeler di mi
sanırım biraz da bu yüzden aptal ya da sakat damgası yiyordu

bunlar bitmeden alın size bir aptallık daha
bizimki kamptan eve dönen evin kızı Kim'e de gönlünü kaptırır
umutsuz bir aşka tutulur
yeteneklidir kibardır iyi niyetlidir zekidir vs. ama
MANGA'nın dediği gibi
bazı şeyler için iyi olmak yetmiyor
sevilmek için aşk için iyi olmak yetmiyor

umutsuz aşığımızın meziyetleri ise dillere destan olmaktadır
konserve açar,çim biçer,salata yapar vs
hatta ve hatta
çimlerden dev heykeller yaratır
nakış nakış işler kadınların saçlarını,bir kuaförden çok çeyiz hazırlayan gelinlik kız titizliğindedir
ve hatta buzdan heykeller diker gök kubbeye doğru

fakat bir örümcekten farksız kader
ağlarını örmek için zaman kaybetmez
bu ucube bu aptal bu sakat yaratık mahallelinin düşmanı olur birden
bu arada o
sevgilisi için hırsızlığı bile göze alır o bilmese de
çünkü o sevgiye inanmıştır
çünkü mucidi kitaplarıyla onun dünyasını öyle yaratmıştır
gerçek dünya ise çok daha acımasızdır
gerçek dünya insanlara aittir aptallara göre değildir
sevmek,düşünmek,görmek bunlar aptalların harcıdır
o yolda para bulsa sevdiklerine hediye alacak kadar karikatürizedir

kaç Edward; mahalleli peşinde
kaç Edward; polisler seni yakalayacak
kaç Edward; Kim'in erkek arkadaşı seni öldürecek
kaç Edward; umutsuz aşkının sana faydası yok,sevgiline sarılamazsın bile
kaç Edward; sen daha tamamlanamadın
kaç Edward; gerçek dünya çok acımasız

ve SONSUZA KADAR MUTLU YAŞAYAMAZLAR film sonunda
masal gibi film gerçek biter,gerçek dünyanın acımasızlığını hissettirmeden çarpar suratınıza

siz çocuk filmi izlediğinizi sanırsınız sadece,acınır halinize böyle düşününce
düşünürsünüz acaba çocuk filmi miydi
acaba gerçek hayat bu kadar acayip mi
Edward mı olmalı yoksa bu hayatta
doğrusu aptallık mı olmalıydı
yolda para bulsanız polise vermek mi doğrusu,sevdiklerine harcamak mı
kabul edilen doğrular,kabul edilen adalet gerçekten doğru mu

popülizmin dehlizlerindeki sizlere bir kaç seans MAKAS ELLER tavsiye ederim
çocuk filmidir gülün geçin
ben yine gözyaşlarıyla seyrediceğim

arka planda ise sert bir sistem eleştirisi
Amerikan banliyo yaşamına
80'lerin Reaganca yaratılan muhafazakar toplumuna
yuppielere
doğrultur makasının ucunu Edward,pardon
Edward o kadar iyi birisi ki bunu bile yapmaz
yönetmen devreye giriyor bu sefer de
yarattığı masal atmosferi ile gothik dünyasına akasımız gelen nevi şahsına münhasır Tim Burton güldürürken ağlatıyor ağlatırken düşündürüyor

başrolde JOHNNY DEPP görüp görebileceğiniz en eşsiz oyunculuğunu sergiliyor
Winona Ryder'a yine görür görmez çarpılıyorsunuz,Ed gibi umutsuzcana bağlanıyorsunuz
ve tabiki 70'lerin B filmlerinin yıldızı Wincent Price'a da saygı duruşunda bulunuyorsunuz

bu arada Noel'de niye kar yağar