güncele etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
güncele etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

4 Şubat 2010 Perşembe

Beyefendi


Bülent Arınç. AKP'lilere göre müthiş beyefendi bir adamdır. Şeyini şey ettiğim diyen bir adamdır ama müthiş beyefendidir. Kendisini ve partisini eleştiren yaşlı bir çiftçiyi azarlar ama müthiş beyefendidir o. Üzmeyelim onu ağlar sonra. Bülent Arınç dün de beyefendilik örneği sergileyerek meclis başkan vekili bir bayan vekilin odasını basmış ve ağzına geleni sayıp gitmiş. Ama hakikaten beyefendi.

Sonra da mağdur durumdaki Bülent Arınç basın açıklaması yapmıştır. Demiştir ki ben 5 sene yönettim. Yani bu durumda Süleyman Demirelin Tayyip Erdoğanın makamını basarak bu ülkeyi adam gibi yönet diyebilmesi normaldir, zira o da 55 sene başbabanlık yapmıştır.

Gayet beyefendi. Açıklıyor da diyor ki oda basmaya yalnız mı giderim. Hı demek oda basmanın kuralları da var. Meclis Başkan Vekili sıfatlı ve de bir bayan olan Güldal Mumcunun odasını basmak ağzına geleni saymak vs için adam toplayı gelmek gerekiyor. Özür dileriz hakikaten Bülent Arınç ağlamayın nolur bilemedik. Hı bu arada yalnız da değildi sayın demokratımız. Yanında bir de AKP Grup Başkanvekili Mustafa Elitaş da vardır ama olsun oda basmak için daha çok kişi gereklidir ve Bülent Arınç beyefendidir.

Diyor ki sayın demokrat Arınç Güldal Mumcu CHPlilere MHPlilere söz veriyor. Affedin sayın Arınç bilememiş demek ki. Halbuki onlar hiç konuşmamalı. Nasılsa AKP çoğunlukta onlar azınlıkta, onların konuşmasına nasıl izin verir. Özür dileriz sayın demokrat.

Diyor ki grup toplantılarına katılıyor tarafsız olmalı. Sayın demokrat da partisinin Kayseri ve Manisa mitinglerine katılmıştı benim bir çırpıda hatırlayabildiğim. Ama hayır o katılabilir o beyefendi bir insan dünya şekeri, o kuralları ihlal etmişse vardır bir sebebi.

Diyor ki arkasından konuşmadım karşısında söylemek istedim. Beyefendilik sıfatına delikanlılığı da ekledi. Büyüksünüz hakikaten. Odasına girdiğiniz ya da bastığınızı söyleyerek sirkatin söylediniz ama olsun önemli değil beyefendisiniz bizim gözümüzde.Canının istediği yeri basabilir sonra mağdur rolü yapar biz de inanırız. Büyük beyefendi Bülent Arınç ülke sizindir demokrasi sizindir meclis sizindir halk sizindir herşey sizindir. Buna aykırı davrananlar adına özür dileriz

19 Mayıs 2009 Salı

Mektup Elimizde !



Başkanın yanındasınız biliyoruz
Söyleyin; tek ümidi dimdik ayakta

Bir milletin kurtuluşuna atılan ilk adım...




1919 yılı Mayısının 19'uncu günü Samsun'a çıktım. Ülkenin genel durumu ve görünüşü şöyledir :

Osmanlı Devleti'nin içinde bulunduğu grup, I. Dünya Savaşı'nda yenilmiş, Osmanlı ordusu her tarafta zedelenmiş, şartları ağır bir ateşkes anlaşması imzalanmış. Büyük Savaş'ın uzun yılları boyunca millet yorgun ve fakir bir durumda. Milleti ve memleketi I. Dünya Savaşı'na sürükleyenler, kendi hayatlarını kurtarma kaygısına düşerek memleketten kaçmışlar. Saltanat ve hilâfet makamında oturan Vahdettin soysuzlaşmış, şahsını ve bir de tahtını koruyabileceğini hayal ettiği alçakça tedbirler araştırmakta. Damat Ferit Paşa 'nın başkanlığındaki hükûmet âciz, haysiyetsiz ve korkak. Yalnız padişahın iradesine boyun eğmekte ve onunla birlikte kendilerini koruyabilecekleri herhangi bir duruma razı.

Ordunun elinden silâhları ve cephanesi alınmış ve alınmakta...

İtilâf Devletleri, ateşkes anlaşmasının hükümlerine uymayı gerekli bulmuyorlar. Birer bahane ile İtilâf donanmaları ve askerleri İstanbul' da. Adana iIi Fransızlar; Urfa, Maraş, Ayıntap (Gaziantep) İngilizler tarafından işgal edilmiş. Antalya ve Konya'da İtalyan askerî birlikleri, Merzifon ve Samsun'da İngiliz askerleri bulunuyor. Her tarafta yabancı subay ve memurlar ile özel ajanlar faaliyette. Nihayet, konuşmamıza başlangıç olarak aldığımız tarihten dört gün önce, 15 Mayıs 1919'da, İtilâl Devletleri'nin uygun bulması ile Yunan ordusuda İzmir'e çıkartılıyor.

Bundan başka, memleketin her tarafında Hristiyan azınlıklar gizli veya açıktan açığa kendi özel emel ve maksatlarını gerçekleştirmeye devleti bir an önce çökertmeye çalışıyorlar.

Sonradan elde edilen güvenilir bilgi ve belgelerle iyice anlaşılmıştır ki, İstanbul Rum Patrikhanesi'nde kurulan Mavri Mira Hey'eti illerde çeteler kurmak ve idare etmek, gösteri toplantıları ve propagandalar yaptırmakla meşgul. Yunan Kızılhaç'ı ve Resmî Göçmenler Komisyonu , Mavri Mira Hey'eti'nin çalışmalarını kolaylaştırmakla görevli. Mavri Mira Hey'eti tarafını,olan yönetilen Rum okullarının izni teşkilâtları, yirmi yaşından yukarı gençleri de içine almak üzere her yerde kuruluşunu tamamlıyor.

Ermeni Patriği Zazen Efendi de, Mavri Mira Hey'eti ile birlikte çalışıyor. Ermeni hazırlığı da tıpkı Rum hazırlığı gibi ilerliyor. Trabzon, Samsun ve bütün Karadeniz sahillerinde örgütlenmiş olan ve 4 İstanbul'daki merkeze bağlı bulunan Pontus Cemiyeti hiç bir engelle karşılaşmadan kolaylıkla ve başarıyla çalışıyor.


.....


Temel ilke, Türk milletinin haysiyetli ve şerefli bir millet olarak yaşamasıdır. Bu ilke, ancak tam istiklâle sahip olmakla gerçekleştirilebilir. Ne kadar zengin ve bolluk içinde olursa olsun istiklâlden yoksun millet, medeni insanlık dünyası karşısında uşak olmak mevkiinden yüksek bir muameleye layık görülemez.

Yabancı bir devletin koruyup kollayıcılığını kabul etmek insanlık vasıflarından yoksunluğu, güçsüzlük ve miskinliği itiraftan başka bir şey değildir.Gerçekten de bu seviyesizliğe düşmemiş olanların, isteyerek başına bir yabancı efendi getirmelerine asla ihtimal verilemez.

Halbuki Türk'ün haysiyeti, gururu ve kaabiliyeti çok yüksek ve büyüktür. Böyle bir millet esir yaşamaktansa yok olsun daha iyidir!...

O halde, ya istiklal ya ölüm!

İşte gerçek kurtuluş isteyenlerin parolası bu olacaktır. Bir an için, bu kararın uygulanmasında başarısızlığa uğranacağını farz edelim. Ne olacaktı? Esirlik!

Peki efendim. Öteki karalara boyun eğme durumunda sonuç bunun aynı değil miydi?

Şu farkla ki, istiklali için ölümü göze alan bir millet, insanlık haysiyet ve şerefinin gereği olan bütün fedakarlığı yapmakla teselli bulur ve hiç şüphesiz, esirlik zincirini kendi elleriyle boynuna geçiren miskin, haysiyetsiz bir millete bakarak dost ve düşman gözündeki yeri bambaşka olur.

Sonra, Osmanlı hânedan ve saltanatının devam ettirilmesine çalışmak, elbette Türk milletine karşı en büyük kötülüğü işlemekti. Çünkü, millet her türlü fedakarlığı göze alarak istiklalini kazanmış olsa da, saltanat sürüp gittiği taktirde, bu istiklale kazanılmış gözüyle bakılamazdı. Artık ,vatan ve milletle hiçbir vicdan ve fikir bağlantısı kalmamış bir sürü delinin, devlet ve milletin istiklâl ve haysiyetinin koruyucusu mevkiinde bulundurulmasına nasıl göz yumulabirdi?

Halifeliğin durumuna gelince, ilim ve tekniğin nurlara boğduğu gerçek medeniyet dünyasında gülünç sayılmaktan başka bir yanı kalmış mıydı?

Görülüyor ki, verdiğimiz kararın uygulanmasını sağlayabilmek için daha milletin alışkın olmadığı bazı konulara dokunmak gerekiyordu. Ortaya atılmasında, kamuoyu bakımından büyük sakıncalar doğuracağı sanılan hususların dile getirilmesinde kaçınılmaz bir zaruret vardı.

Osmanlı Hükumeti'ne, Osmanlı padişahına ve Müslümanların halifesine başkaldırmak, bütün milleti ve orduyu ayaklandırmak gerekiyordu.


dedi büyük önderimiz

ve 90 yıl önce bugün çıktı Samsun'a büyük Türk milletini esaretten güzel vatanımızı işgalden kurtarmak için

90 yıl sonra bugün ; özlemle saygıyla ve de emanetine sahip çıkamamızdan dolayı yüzüne bakmaya utanarak anıyoruz Cunhuriyetimizin kurucusu vatanımızın kurtarıcısı büyük devrimciyi

çok şey var yazılacak ama zamanım yok; lakin şunu aklınızdan hiç çıkarmayın
bir gün bu vatanın taşına toprağına kanımızla tam bağımsız Türkiye yazacağız ve o zaman Mustafa Kemal şafağına uyanacağız
bekleyin ve korkması gerekenler de korksunlar
Gazi Mustafa Kemal'in gençliği önderinin onlara verdiği görevlerin bilincinde

6 Mayıs 2009 Çarşamba

6 Mayıs 72




Seninle farkım popülasyon algısında saklı
Sen Polat Alemdar aklı
Yani camları siyah bir "jeep"te bir ton beyinsiz yanında mafyavari
Biz erkek olmayı Deniz'den öğrendik
ve lakin
O halde bile kendin olmak, silahsız, adamsız meydan okumak cihan-ı aleme
Bilginin peşinde, ilginin değil müsadenizle
Yani adam olmak tam da böyle bir şey işte

anlamak istemiyorlar
onlara göre teröristtir; halbuki halktan kimseyi öldürmemiştir hatta hiç kimseyi öldürmemiştir(Filistin dağlarında savaştıkları İsrail askerlerini değerlendirme dışında tutmak gerek)
o anki Amerikancı yalaka hükümetlere karşı bağımsız bir Türkiye için silaha sarılmak teröristlikse onların "ağa babaları" 50 yıl önce Kurtuluş Savaşıyla size göre en büyük teröristliği yapmıştır
aa dur bakayım
Gazi Mustafa Kemal ve arkadaşları için de İstanbul Mahkemelerince idam kararı verilmişti değil mi
alın işte sizin kafadanmış onlar da

6. Filo defol diye yürüdüler diye mi bu düşmanlık
Amerikan askerlerini Dolmabahçeden denize döktükleri için mi
öğrenciyken Ankaraya kadar Atatürk yürüyüşü yaptıkları için mi düşmansınız
yoksa tam bağımsızlık savundukları için mi
Amerikan askerlerini kaçırdılar diye mi
CIA ajanı Vietnam Kasabı Kommer'in arabasını yakıp önce ODTÜ'den sonra bu ülkeden kovdukları için değil mi( kesin öyledir çünkü bunu yapanların hepsi bir şekilde öldürürdü)
101 Amerikan üssünün 35 milyon vatan toprağını fiilen işgal ettiği bir ülkede buna karşı durdukları için onlar terörist oldu
Amerikan işgali altındaki vatanda tam bağımsız Türkiye istiyorlardı
Amerika ve onun Türkiyedeki aşıkları o zamanlar da terörist diye gördüler hala da görüyorlar


siz suçlamaya devam edin onlar Gazi Mustafa Kemal'in izindeydi
ne demişti Ulu Önder

"Türk Genci, devrimlerin ve Cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir. Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, "Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır" demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır."

durun tahmin edeyim asıl düşmanlığınız aslında Gazi değil mi
sanırım öyle
çünkü Gazinin izindekiler anti emperyalist ve tam bağımsızlıkçıdır
rahatsızlığınız bu değil mi
yazık size ya
ama napalım bu ülke bizim ve elbet bir gün Mustafa Kemal Şafağı doğacak bu ülkeye


Aklının hepsini kullansan da yetmez aslanım
hadi geri yaslan

o ne dert mi sarmış hepinizi kurtarayım
dur bu kez atakta bak asi korsan

Yorumsuz


EĞER ...

1969’un şubat ayının o soğuk ve "kanlı" ikinci pazar günü...

Yaşım elverseydi...

Ve Beyazıt Meydanı’nda olsa idim...

Dindar da olsam, imam hatip mektebine de gitsem, anam türbanlı, babam sakallı da olsa, "İslamcıyım" da desem...

Benim yerim...

Kesinlikle Amerikan 6. Filo’sunu protesto eden solcu gençlerin, yani Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının yanı olurdu...

Asla ve kata...

Polisle birlik olup o gençlere karşı tekbirlerle saldırıya geçen sözüm ona Müslümanların yanında olmazdım.

Çünkü...

Ben öyle bilirim ki...

Bu işin din / diyanetle, içine doğulan kültürel çevreyle, hatta ideolojik duruşla falan bir ilgisi yoktur.

Bu bir kişilik ve ahlak sorunudur.

Ve mesele bu kadar basittir.

* * *

Eğer...

Yaşım elverseydi...

O pazar günü...

Kalbim 6. Filo için değil...

6. Filo’yu protesto eden solcu gençler için atardı.

Bugünlerde Deniz Gezmiş ve arkadaşlarına ağız dolusu küfürler yağdıran Mehmet Şevket Eygi gibilerin, o günlerde "din / iman" adına yaptıkları aşağılık propagandanın ve kışkırtmanın etkisi altına girip galeyana gelmezdim.

Eygi ve onun gibilerin, "Bir yanda Sovyetler Birliği, bir yanda ABD var... Biz kötünün iyisi olarak ABD’den yana olmalıyız" şeklindeki izahlarına zerre kadar itibar etmezdim.

Çünkü...

Bu tür yaklaşım tarzını en azından "utanç verici" bulurdum...

Bir "kötü"den kurtuluşu, bir başka "kötü"de aramanın ve "kötüler arasında bir tercih" yapmaya kalkışmanın insanı küçük düşüren bir iş olduğunun ayırdında olurdum.

Böylesi bir tercihin insanlık onuruna yakışmayacağını düşünürdüm.

Hangi konjonktürde yaşarsam yaşayım...

Biraz izan, biraz insanlık ve biraz şuur sayesinde...

Hangi tarafı seçmem gerektiğini idrak edebilirdim.

Tekbirlerle saldırıya geçenlerin karşısına dikilirdim...

"Deli misiniz? Ne yapıyorsunuz?" diye haykırırdım.

"Kötünün iyisini savunmak size mi düştü?" derdim.

* * *

Gelin görün ki...

İlahi takdir işte!

O gün orada değildim...

Ve fakat...

Aklımın erdiği andan itibaren...

Orada olmadığım halde...

Orada olup bitenler nedeniyle "suçluluk" duydum.

Ne zaman o "Kanlı" Pazar gününden söz açılsa yüzüm kızardı...

Hele o günlerde milleti 6. Filo’nun yanında "Allah için cihada" çağırıp kışkırtan adamların, bugün bir parça utanç duyup en azından seslerini kesmek yerine...

Hálá eski kinlerini dipdiri tutup Deniz Gezmiş ve arkadaşlarına ağız dolusu küfürler yağdırdıklarını gördükçe...

Yüzüm kızarmaya devam ediyor.

Bu manifestoyu da işte bu yüz kızarıklığı içinde yazıyor ve diyorum ki:

Lütfen adımı Mehmet Şevket Eygi gibilerin hizasına yazmayın.

Eğer ille de birinin yanına yazacaksanız...

Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının hizasına yazabilirsiniz...

Hiç gocunmam...

Aksine şeref duyarım.
Ahmet HAKAN- Hürriyet

27 Nisan 2009 Pazartesi

Günün anlam ve önemine binayen

yine düşman elindeydi vatan
bir oğul çıktı Malatya'dan
anası Yılmaz çağırırdı
haram süt emmemişti anadan
ve beyazıt derler bir büyük alan
düşman sarmıştı sağı solu
düşman çok, cephane yoktu
yetişmemişti daha Cemal Paşa kolu
amandı el aman
tank paletleriydi alanda dönen
kusan namlularda, kalleş ölümcül
ve vuran ve kıran ve haykıran
Malatya'lı şöyle baktı bir
ana baba günüydü herhal
her yönde toz duman
vay anam vay
bu belalı başınan
kime ne diyem
kime ne diyem
nerelere gidem
ya derdime derman
ya katlime ferman
başı daralınca Yılmaz'ın
baktı atacak taşı yok
baktı eli durmuş, ayağı durmuştu
vurulmuştu.
çıkardı yüreğini kan içinde
çarptı kötünün kafasına
hay bu nasıl devran?
28 nisandı yavri hey!
ham meyveyi kopardılar dalından

Demokrat Parti ve Menderes faşizmine karşı yapılan gösterilerde polisin açtığı ateş sonucu ölen Turan Emeksizi anmadan olmaz. Tahkikat Komisyonları ve muhalefet lideri İsmet Paşa'yı meclise sokmama kararı alan bu adamlar nedense hala halk kahramanı ve demokrattır. Bilmem kaç suçtan vatan haini ilan edildiğini de söylemeyeyim Menderes'in. Bu olaylar üzerine önce İstanbul'da sonra Ankara'da öğrenci olayları ve protesto mitingleri başlar. Polisin orantısız gücüne rağmen askerler göstericilerden yana bariz bir tavır alır. Bir ay sonra da 27 Mayıs günü ordu yönetime el koyar.

Bir ölü yatıyor
on dokuz yaşında bir delikanlı
gündüzleri güneşte
geceleri yıldızların altında
İstanbul’da, Beyazıt Meydanı’nda.

Bir ölü yatıyor
ders kitabı bir elinde
bir elinde başlamadan biten rüyası
bin dokuz yüz altmış yılı Nisanında
İstanbul’da, Beyazıt Meydanı’nda.

Bir ölü yatıyor
vurdular
kurşun yarası
kızıl karanfil gibi açmış alnında
İstanbul’da, Beyazıt Meydanı’nda.

Bir ölü yatacak
toprağa şıp şıp damlayacak kanı
silâhlı milletimin hürriyet türküleriyle gelip
zaptedene kadar
büyük meydanı.

8 Şubat 2009 Pazar

Cem Karaca (5 Nisan 1945 - 8 Şubat 2004)

24 Ocak 2009 Cumartesi

Susturamayacaksınız !!! #2


Dağ gibi karayağız birer delikanlıydık. Babamız sırtında yük taşıyarak getirirdi aşımızı, ekmeğimizi.
Arabalar şırıl şırıl ışıklarıyla caddelerden geçerken bizler bir mumun ışığında bitirirdik kitaplarımızı. Kendimiz gibi yaşayan binlerce yoksulun yüreğini, yüreğimizde yaşayarak katıldık o büyük kavgaya. Ecelsiz öldürüldük. dövüldük, vurulduk, asıldık.

Vurulduk ey halkım, unutma bizi...

Yoksulluğun bükemediği bileklerimize çelik kelepçeler takıldı. İşkence hücrelerinde sabahladık kaç kez. İsteseydik, diplomalarımızı, mor binlikler getiren birer senet gibi kullanırdık. mimardık, mühendistik, doktorduk, avukattık. yazlık kışlık katlarımız, arabalarımız olurdu. Yüreğimiz, işçiyle birlikte attı. Yaşamımızın en güzel yıllarını, birer taze çiçek gibi verdik topluma. Bizleri yok etmek istediler hep. Öldürüldük ey halkım unutma bizi...

Fidan gibi genç kızlardık. Hayat, şakırdayan bir şelale gibi akardı göz bebeklerimizden. Yirmi yaşında, yirmi bir yaşında, yirmi iki yaşında, işkencecilerin acımasız ellerine terk edildik. Direndik küçük yüreğimizle, direndik genç kızlık gururumuzla. tükürülesi suratlarına karşı bahar çiçekleri gibi taptaze inançlarımızı fırlattık boş birer eldiven gibi. Utanmadılar insanlıklarından, utanmadılar erkekliklerinden. Hücrelere atıldık ey halkım, unutma bizi...

Ölümcül hastaydık. Bağırsaklarımız düğümlenmişti. Hipokrat yemini etmiş doktor kimlikli işkencecilerin elinde öldürüldük acımaksızın. Gelinliklerimizin ütüsü bozulmamıştı daha. Cezaevlerine kilitlenmiş kocalarımızın taptaze duygularına, birer mezar taşı gibi savrulduk. Vicdan sustu. Hukuk sustu, insanlık sustu.

Göz göre göre öldürüldük ey halkım, unutma bizi...

Kanserdik. Ölüm, her gün bir sinsi yılan gibi dolaşıyordu derilerimizde. Uydurma davalarla kapattılar hücrelere. Hastaydık. yurtdışına gitseydik kurtulurduk belki. Bir buçuk yaşındaki kızlarımızı öksüz bırakmazdık. Önce kolumuzu, omuz başından keserek yurtseverlik borcumuzun diyeti olarak fırlattık önlerine. sonra da otuz iki yaşında bırakıp gittik bu dünyayı, ecelsiz.

Öldürüldük ey halkım, unutma bizi...

Giresun'daki köylüler, sizin için öldük. Ege'deki tütün işçileri, sizin için öldük. Doğudaki topraksız köylüler, sizin için öldük. İstanbul'daki, Ankara'daki işçiler sizin için öldük. Adana7da, paramparça elleriyle, ak pamuk toplayan işçiler, sizin için öldük.

Vurulduk, asıldık, öldürüldük ey halkım, unutma bizi...

Bağımsızlık, Mustafa Kemal'den armağandı bize. Emperyalizmin ahtapot kollarına teslim edilen ülkemizin bağımsızlığı için kan döktük sokaklara. mezar taşlarımıza basa basa, devleti yönetenler, gizli emirlerle başlarımızı ezmek, kanlarımızı emmek istediler. Amerikan üsleri kaldırılsın dedik, sokak ortasında sorgusuz sualsiz vurdular.

Yirmi iki yaşlarındaydık öldürüldüğümüzde ey halkım, unutma bizi...

Yabancı petrol şirketlerine karşı devletimizi savunduk; komunist dediler. Ülkemiz bağımsız değil dedik; kelepçeyle geldiler üstümüze. Kurtuluş Savaşında emperyalizme karşı dalgalandırdığımız bayrağımızı daha dik tutabilmekti bütün çabamız. bir kez dinlemediler bizi. Bir kez anlamak istemediler.

Vurulduk ey halkım unutma bizi...

Henüz çocukluğumuzu bile yaşamamıştık. Bir kadın eli değmemişti ellerimiz. bir sevgiliden mektup bile almamıştık daha. bir gece sabaha karşı, pranga vurulmuş ellerimiz ve ayaklarımızla çıkarıldık idam sehpalarına. herkes tanıktır ki korkmadık. İçimiz titremedi hiç. Mezar toprağı gibi taptaze, mezar taşı gibi dimdik boynumuzu uzattık yağlı kementlere.

Asıldık ey halkım, unutma bizi...

Bizi öldürenler , bizi asanlar, bizi sokak ortasında vuranlar, ağabeyimiz, babamız yaşlarındaydılar. ya bu düzenin kirli çarklarına ortak olmuşlardı ya da susmuşlardı bütün olup bitenlere. öfkelerini bir gün bile karşısındakilere bağırmamış insanların gözleri önünde öldürüldük. Hukuk adına, özgürlük adına, demokrasi adına, batı uygarlığı adına, bizleri, bir şafak vakti ipe çektiler.

Korkmadan öldük ey halkım, unutma bizi...

Bir gün mezarlarımızda güller açacak ey halkım, unutma bizi...Bir gün sesimiz, hepinizin kulaklarında yankılanacak ey halkım, unutma bizi.

Özgürlüğe adanmış bir top çiçek gibiyiz şimdi., hep birlikteyiz ey halkım, unutma bizi,
unutma bizi,
unutma bizi...


Susturamayacaksınız !!! #1

Aziz Yıldırım'ı da götürmesinler?


Ergenekonla ilgili pek gazete okumayı sevmiyorum. Genelde suçlu ilan eden yorumlar olduğu için hem hukuka aykırı hem de anayasanın 38. maddesindeki "suçu hükmen sabit olmadıkça kimse suçlu ilan edilemez" e aykırı
ama gazeteler televizyonlar bu konuda çok dikkatsiz( ya da gayet bilinçli)
neyse efendim hukuk var bu ülkede ve suçlu suçsuz belli olur

benim dikkatimi çeken başka birşey ; ergenekon iddianamesine göz gezdirirken bir iki kez Fenerbahçemizin başkanı Aziz Yıldırım'ın ismi geçiyor
Acaba bizim başkanı da götürüler mi
şimdi ilişkiler falan filan derken Alexi Carlosu da bunun içine sokarlar mı acaba
kulüp binasında arama yapsalar desem eski maç görüntülerini bulup bu takım nasıl bu hale geldi başkan diye sorarlar mı acep
ulen Saracoğlu Stadını kapatırlar mı ki
Tuncay Güneye bir sorulması gerek tabi önce
o ne derse mutlak doğrudur

Cumhurbaşkanlığı "Kıbrıs"ı tanımış bile


Başbakanın Rum milletvekilini azarlayışını överek dinledik. Lakin aynı Rum Kesimine AB gereği kapıları limanları açacağız bu 6 ay içinde. Öte yandan Cumhurbaşkanlığı resmi sitesine girip Cumhurbaşkanımız neredeye tıklıyorsunuz ve karşınıza bir harita çıkıyor haritada Abdullah Gül'ün gittiği yerler gösterilmekte.
Haritada kirilce arapça vs var ama kendi ülkemizin şehirleri örneğin; Kırıkkale, Kirikkale şeklinde yazılmış
hadi bunlar neyse de CYPRUSu görmek hem de resmi hem de en büyük resmi makamımızın sitesinde görmek çok tuhaftı
Kıbrıs Türkünü yok sayacaksak o kadar şehiti neden verdik ki

bu da linki
http://www.tccb.gov.tr/cumhurbaskaninerede/

30 Eylül 2008 Salı

İyi Bayramlar


Bayramlar kaynaşmak için birlik için beraberlik için vardır
Birinin bunu sayın Başbakana hatırlatması gerek
ha Şeker ha Ramazan
toplumu bölmeye ne kadar meraklı bir insan bu
sen Şeker dedin demek ki şu ideoljidensin Ramazan dedin demekki bu ideolojiden
bir bu bölünmemiz eksikti
artık kişinin bayram kutlamasına göre ideolojisini belirleyebileceğiz yaşasınn!

tıpkı AKP; Ak Parti olayında olduğu gibi ilginç bir fişleme yöntemi

bu adamın başbakan olmasından dolayı utancımı tekrar yinelediğim şu mübarek günde hepinize mutluluk dolu sağlık dolu nice bayramlar diliyorum
ha şeker ha ramazan
bayramımız kutlu olsun

30 Ağustos 2008 Cumartesi

30 Ağustos Zafer Bayramı'mız kutlu olsun


"Allah bir ülkeye yardım etmek isterse onun elinden tutmak isterse başına Mustafa Kemal gibi lider getirir" demiş İranlılar

işte ; bundan yıllar önce evvel zaman içinde bir imparatorluk varmış
600 yıl boyunca hüküm sürmüş bu topraklarda
Türk adını Müslüman adını dünyaya tanıtmış
daha sonra "emperyalist" güçlerin oyununa gelmiş
değişen dünyaya ayak uyduramamış
sanayi inkılabında geride kalmış
ekonomik yönden güçsüzleşmesinin yanında dış politika hatalarıyla zamanla hem sözleri itibar görmemiş hem de topraklarını kaybetmek zorunda kalmış
sonra Allah bu topraklar üzerinde Türklük benliğini kaybetmeyecek bir lider yaratmış


o lider doğduğunda yıl 1881 idi
1888de babasını kaybeder yetim kalır
1889da okulundan alınır köyde yaşar
1899da Harp Okuluna girer
1905'te Harp Okulundan mezun olur kurmay yüzbaşı olarak
1905'te tutuklanır ülkenin özgürlüğü için çareler düşünürken; hücreye kapatılır daha sonra sürgüne gönderilir
1911 ve 1912de Trablusgarp'ı kurtarır ancak daha sonra masa başında ; politikasızlıktan; itibarsızlıktan kaybedilir bu topraklar da
Balkan Savaşlarında doğduğu Selanik de dahil Meriç nehrinden batısı düşman eline geçer
1915te Seddulbahirde Conkbayırında Anafartalarda derme çatma bir tümenle destanlar yazar; geçilemez Çanakkale dedirtir
1917de Bitlis ve Diyarbakırı düşman elinden kurtarır
1918de İngilizlerin ilerleyişini durdurur

İmparatorluğun payitahtı İstanbulda düşman gemilerine dönüp "geldikleri gibi giderler" der
inanır kurtuluşa ama inanmaz padişaha ve devlet-i ali Osmaniyeye
ona göre kurtuluşun tek yolu Amasya Genelgesinde belirteceği gibi "milletin azim ve kararlılığı" neticesinde olacaktır
1919da Türk çetelerinin zulümlerini (!) engellemek ve ellerindeki silahları toplayıp işgal kuvvetlerine vermek için Anadoluya tayini çıkartılır
1919'da Samsuna ayak basar ve çakmak çakmak mavi gözleri yurdun kurttuluşu için ışık olur
Havza Mitingi,Amasya Genelgesi,Erzurum ve Sivas Kongreleri onun ; Rumlara ve gayri müslimlere zulm eden Türklerin zulümlerini(!) durdurmak ve işgal devletlerinin her istediklerini yapmak üzere gönderilen onun: niyetini açığa vuruyordu
YA İSTİKLAL YA ÖLÜM
tam bağımsız bir devlet amacıyla ve monarşi yerine meclis aracılığıyla Anadolu İhtilalini başlatır
"ORDU YOK" derler, "KURULUR" der
"PARA YOK" derer, "BULUNUR" der
"DÜŞMAN ÇOK" derler, "YENİLİR" der

"Âsi gelmiyelim" derler
"makamı hilâfet ve saltanata."
"Bütün aksâmı vatan birküldür" der
"Kabul olunmaz,"der
"Manda ve Himaye..."

"Amerikan mandası altına girelim," derler
"İstiklâl", derler, "şâyanı arzu ve tercihtir, amma "
"bugün bu", derler, "mümkün değil",
"birkaç vilâyet", derler, "kalacak elde",
"şu halde", derler, "şu halde",
"Memâliki Osmaniye'nin cümlesine şâmil
Amerikan mandaterliğini talep etmeği
memleketimiz için en nâfi
bir şekli hal kabul ediyoruz."

"Bizi bir başımıza bıraksalar,
tarafgirlik, cehalet
ve çok konuşmaktan başka müspet
bir hayat kuramayız.
İşte bu yüzden Amerika çok işimize geliyor.
Filipin gibi vahşi bir memleketi adam etti Amerika.
Ne olacak,
Biz de on beş, yirmi sene zahmet çekeriz,
sonra Yeni Dünya'nın sayesinde
İstiklâli kafasında ve cebinde taşıyan
bir Türkiye vücuda geliverir.
Amerika, içine girdiği memleket ve millet hayrına
nasıl bir idare kurduğunu
Avrupa'ya göstermek ister.
Hem artık işi uzatmağa gelmez.
Çok tehlikeli anlar yaşıyoruz.
Sergüzeşt ve cidâl devri geçmiştir :
Türkiye'yi, geniş kafalı birkaç kişi belki kurtarabilir." derler


«İstiklâlimizi kaybetmek istemiyoruz efendiler!»
der.
Fakat ayak direr efendiler :
«Mandanın, istiklâli ihlâl etmiyeceği muhakkak iken,»
derler,
«Herhalde bir müzâherete muhtacız diyorum ben,»
derler,
«Hem zaten,»
derler,
«birbirine mani şeyler değildir
istiklâl ile manda.
Ve esasen,»
derler,
«müstakil kalamayız böyle bir zamanda.
Memleket harap,
toprak çorak,
borcumuz 500 milyon,
vâridat ise 15 milyon ancak.
Ve Allah muhafaza buyursun
İzmir kalsa Yunanistan'da
ve harbetsek,
düşmanımız vapurla asker getirir.
Biz Erzurum'dan hangi şimendiferle nakliyat yapabiliriz?
Mandayı kabul etmeliyiz, hemen

derler.
«Onlar dretnot yapıyor,
biz yelkenli bir gemi yapamıyoruz.
Hem, İstanbul'daki Amerikan dostlarımız :
Mandamız korkunç değildir,
diyorlar,
Cemiyeti Akvam nizamnamesine dahildir,
diyorlar.»
o mandayı kabul etmez fakat
«Hey gidi deli gönlüm,»
der,
«Akıllı, umutlu, sabırlı deli gönlüm,
ya İSTİKLAL, ya ölüm!»
der.

8 Temmuz 1919'da padişah tarafından görevinden alınan paşa ; sivil olarak yönetir Türkün Ateşle İmtihanını
birbir geri alınır düşen şehirler
30 Ağustos 1922 günü Başkomutanlık Meydan Muharebesinde Yunan ordularını Dumlupınarda ihata eder
Yunan Başkomutanı da esir alınır
artık Türk mabedlerinde namehrem eli kalmayacaktır
Gazi yılmaz; emreder; "ordular ilk hedefiniz Akdenizdir ileri" diye
ordular ilerlerler; tek bir düşman kalmayacak şekilde
dökerler denize hepsini İzmirde

İzmir'de kendisini tebrik eden "onbaşı" Halide Edip Hanımefendiye ,Gazi "asıl savaş şimdi başlıyor" der
cehaleti bu toplumdan uzaklaştırıp aklı hür vicdanı hür aydınlık nesiller yetiştirmek için yola çıkar
beynini örümcek kaplamışlara travmalar yaşatan devrimleriyle modern bir Türkiye inşaa eder
sanayileşmeyle ülkesini muassır medeniyetler seviyesine çıkarır
her nefesinde her attığı adımda Türkiye sevdası vardır
ben padişahım dese kimse itiraz edemeyecekken demokrasiyi hukuku adaleti aydınlığı getirir

şimdi gelinen nokta onun suçu değil; onun izinden gitmeyenlerin suçudur
yazının başındaki kırmızı yere bir kere daha bakalım
Osmanlı Devletinin son dönemlerini gördüğümüz yazı
daha sonra "emperyalist" güçlerin oyununa gelmiş
değişen dünyaya ayak uyduramamış
sanayi inkılabında geride kalmış
ekonomik yönden güçsüzleşmesinin yanında dış politika hatalarıyla zamanla hem sözleri itibar görmemiş hem de topraklarını kaybetmek zorunda kalmış

peki şu anki durumumuz sizce ne?
emperyalistler tarafından yönetilmiyor muyuz?
değişen dünyaya ayak uyduruyor myuz? yoksa geriye mi gidiyoruz?
sanayileşme ne durumda (o ne ki yeniliyor mu!?)
ekonomimiz? içler acısı
dış politika? Yalova kaymakamından hallice
ibret alınmazsa tarih tekerrürden ibarettir demiş Akif
ibret mi aldık; sanmıyorum

yeni bir Mustafa Kemal bekleyeceğimize hepimiz Mustafa Kemal olmalıyız
ülkemizi seviyorsak ; Türklük ve Müslümanlık ilelebet sürsün istiyorsak ; bu ŞART

o büyük öndere ve vatan savunmasında emeği geçmiş tüm şehitlerimize şükran ve Allahtan rahmet diliyorum
30 Ağustos Zafer Bayramımız Kutlu Olsun
ölene dek Kemal'in askeri olarak kalmanız dileğiyle..

22 Temmuz 2008 Salı

Fikri Akyüz

tanıdığım en boş en bilgisiz yazarlardan (ayyy bi de yazar mı bu )
genelde 32. günlerden aşinayım kendisine
tek amacı demagojilerle karşısındakini sinirlendirmek
dün Kanal 1de Yalçun Küçük'leydiler; azcık izledim
bir diyalog kendisi hakkındaki fikirlerimin yanlış (!) olduğunu suratıma çarptı

Yalçın Küçük : sizin amacınız ne?
Mr. Yeni Şafak: amacım sizin Atatürkçü olmadığınızı göstermek
YK : aa dinime söven müslüman olsa bari
Mr.YŞ : ben sizin dininize birşey diyemem,inancınızı sorgulama hakkım yok

gerçekten enfes bir insan; keyifle takip ediyorum valla
bunlar da (Nazlı Ilıcaklar vs.)yazar oldu ya
karşısındakiler hep sinirlendirebileceği kişiler bana gelse ya ben onun dilinden anlarım
görür tartışma neymiş

3 Mayıs 2008 Cumartesi

Sonuç olarak

evet hem de çok
ABDnin Irak Halkına İsrailin Filistine yaptığını kendi vatandaşına yapan hükümeti ve polisi çoook seviyoruz

Yorumsuz


1 Mayıs 1977 Taksim Meydanı



1 Mayıs 2008 Taksim Meydanı

1 Mayıs POLİS bayramı

"1 mayıs" daha geldi geçti.İşçilerin Taksimde eylem yapmasını istemeyen hükümetin emriyle polis kahramanca savundu Taksimi düşmanlara karşı.Değmesin Taksimime namahrem eli emrini gerçekleştiren polis yetinmedi ve bombalarla,biber gazlarıyla,panzerlerle,coplarla ya da eline geçen tuğlalarla püskürttü "Allahsız goministleri".
Şişli Eftalin aciline gaz bombası atılması,yasal sendika DİSK'in genel merkezinin basılması, Cumhuriyet Gazetesinin bahçesinde iki gazetecinin basın kartını göstermesine rağmen dövülmesi vs. de bu şanlı savunmanın ekstralarıydı.Savaşta bile hastaneye dokunulmazdı ama olsun bu savaş başka savaş, düşman çok büyük, o yüzden normal bunlar.
sadece Taksime girmesi engellenmemeli , yürümesine hatta toplanmasına bile izin verilmemeli
hemen imha edilmeli bu devlet düşmanları
bence Taksime izin vermeliydi hükümet-i alimiz, onlar oradayken de atacaktınız bir kitle imha bombası bitti gitti
demokrasi budur
Türk demokrasi tarihine adı altın harflerle yazılan ve yazılmaya devam edecek olan AKP gelecek seçimde % 80 ile gelecek innnşallah.Durmak yok yola devam




Kitap mimi

Efendim Romanese mimlemiş; mime icabet gerek demişler.pek kitap okuyamıyorum bu aralar Beton vs. bölüm kitaplarını saymazsak
önceden de öyle çok fazla kitap okumazdım gerçi(bu kısımları çocuklarınıza okutmayın ki kötü örnekler görmesinler,siz de okumayın hatta ki ulan memleketin yetişen nesline bak bee diye küfrü basmayın ; ama napalım kardeşim vaktimiz mi oluyor, vaaadı da ben mi okumadım binaenalyh)


En çabuk biten : JRR Tolkien -Yüzüklerin Efendisi Kralın Dönüşü- (4 saat/407 sayfa)
Hayal kırıklığı : Wladimir Bartol - Fedailerin Kalesi Alamut
En akıcı siyasi kitap : Attila İLHAN- Hangi Atatürk (Kaptan piyasa Atatürkçülerini eleştirerek Atatürkçülüğü sorgulamış, kesinlikle okuduğum en iyi kitaptı)
Sonunu doğru tahmin ettiğim kitap : (hatırlayamadım)
Aynı şeyleri bin defa söyleyen : Mahir Kaynak
Başlayıp bitiremediğim: Turgur ÖZAKMAN -19 Mayıs 1999 Atatürk Yeniden Samsun'da
Beklemede: Attila İLHAN- Sultan Galiyef Avrasya'da Dolaşan Hayalet
Son okuduğum: Attila İLHAN - Gazi Paşa(Kaptan'ın son romanı)
Okuduğum : (Şu an şiir kitaplarından kafama estikçe şiirler okumak dışında kitap okuyamıyorum)
Okuyacağım : Attila İLHAN- Hangi Küreslleşme


Görüldüğü gibi koyu bir Attila İLHAN hayranıyım.
neyse mimi ileteyim
sendeyiz canaяino giallo, nyg , asaylar
hadi bakalım klavyenize kuvvet



dibe iliştirimiş not : resmi deviantArttan çarptım,haberiniz ola

1 Mayıs 2008 Perşembe

"Bir Mayıs" daha geldi

1 Mayıs polis ve "ayak takımının" bayramı kutlu olsun.Dikkat etsinler de bir gün o ayaklar kendilerini çiğnemesin

23 Nisan 2008 Çarşamba

Bayramımız Kutlu Olsun !!!


23 nisan çocuk bayramıymış gibi görülüyor

yok öyle birşey
evet dünyada çocuklara bayram hediye eden yegane milletiz bunun gururunu elbette taşıyoruz
ama sadece çocuk bayramı değil

bu bayrama sebebiyet veren o gün yani 23 Nisan, ne olmuştu
bunu düşünmek gerek evvela
hadi düşünmedin diyelim
ULUSAL EGEMENLİK ve çocuk bayramı ibaresindeki ULUSAL EGEMENLİK kavramını da mı görmeyiz

23 Nisan çocuk bayramı
19 mayıs gençlik bayramı oldu
30 Ağustos askerin
Cumhuriyet Bayramı kalmadı 29 Ekim bayramı oldu

anasına satarım ha ne kutlayacaz biz
sistematik bir şekilde bayramların önemi gün geçtikçe azaltılıyor
sadece bugün değil geçmişten gelen birşey
tatil de olmasa bayramın varlığından haberimiz yok

ah Gazi ah
niye kurtardın ki bu ülkeyi
unutulman yok sayılman için mi

çocuk bayramıymış
hayır efendim sadece çocukların değil benim bayramım,bizim bayramımız !!!

başta çocuklara olmak üzere tüm vatandaşlarımızın 23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK ve ÇOCUK BAYRAMI kutlu olsun

22 Nisan 2008 Salı

akşam başka sabah başka


Başbakan Erdoğan AKP Grup toplantısında açıklamalarda bulunmuş. Erdoğan: "Baykal akşam başka konuşur sabah başka konuşur yapısı bu. Sayın Baykal biraz ciddi ol, ülkeye faydan olsun. Dünya Türkiye'nin değil muhalefetin halini ayıplıyor." demiş

peki sabah "Sami Oferle falan görüşmedim" deyip 11 saat sonra ise "Sami Oferle bir kez görüştüm ne var bunda; ben herkesle görüşürüm." diyen kimdi acaba
ki o da yalandı, defalarca görüştüğü ortaya çıkarıldı

bana Baykalı savundurttun ya helal olsun
sayın BOP Eşbaşkanı, geldiğinden beri hep ona denilenleri karşı tarafı eleştirmek için kullanıyor
ve utanmadan bunu yapıyor olması da daha bir garip

resim: bobiler.org