19 Mayıs 2009 Salı

10+3 ; Aziz Reis'le yeni dönem



Aziz Yıldırım'ın kongrede başkan olacağı yüzde yüz; aksini düşünmek pek realistik olmaz. Kongre üyeleri genel olarak Aziz Yıldırım'dan memnun. İstikrar, tesisleşme, güçlü ekonomi, hırsız olmayan başkan vs gibi şeyler futbol takımının bir sene başarısızlığından çok daha önemli onların nezdinde.
Neyse şimdi biz Aziz Yıldırım'ın yeni dönemine bir önizleme yapalım

Evvela şunu söyleyeyim Aziz Başkan'dan memnun birisiyim. Hakikaten 10 yıllık döneminde kulübümüze çağ atlattı. Tabi bu çağ atlamanın yan etkileri oldu elbette. Ve tabi yanlış atılmış adımlar da oldu. Ama resmin bütününe bakınca bence Aziz Yıldırım iyi bir başkan. Kendisini eleştirdiğimiz noktalar kendisinin düzeltemeyeceği şeyler değil. Bunlardan da zamanla döneceğini umuyorum.

Başkanın dün 3. Devrede futbol takımının bu senki başarıszlığını kabul edip sorumlusu benim demesi bu değişimin bir nişanesi gibi. Umarım da öyle devam eder. Başkan çok iyi bir Fenerli buna yürekten inanıyorum. Herşeyi ben bilirim ben ne dersem o görüntüsünden sıyrılacak beklentisindeyim. Taraftar gruplarını küçümseyemez elbette. Onların liderleriyle bir araya gelip bakın ben size karşı değilim rantçılara karşıyım demeli. Demeli ki ben şu bağırmayana davul tokmağı fırlatılmasından küfredilmesinden, maçı oturarak izleyene tacizden vs neyse artık yönetimin karşı oldukları söylemeli. Taraftar grupları da ama başkanım şöyle şöyle der başkan böyle böyle der bir ortak görüşte anlaşılır elbette. Bunlar denendi bildiğim kadarıyla ama tek taraflı ve brifing havasında geçen bir toplantı görünümündeydi. Şimdi artık karşı tarafı da yani Fenerbahçenin taraftarlarını da dinlemeli. Bu taraftar politikasından vazgeçip herkesin kabullenebileceği politakalar benimsenmeli.

Bilet fiyatlarında indirim olacağını sanmıyorum malesef. Bu fiyatlar normal belki ama ülkenin mevcut şartlarında pahalıdır. Ekonomosi herkesin çok aman aman falan değil. Bu kulüp halkın takımıysa her ekonomik sınıftan insan takımını izleyebilmeli. Heeleki bu kriz döneminde. Bakmayın kriz teğet geçti masallarına. Kriz baya baya etkili ve daha da arttıracak etkisini hükümetimiz sayesinde. Neyse siyasete çok girmeden Fenerbahçe'ye döneyim tekrar. Bilet fiyatlarında indirim olmayacak diye düşünüyorum lakin kongre üyelerinin Avrupanın önde gelen takımlarının da uyguladığı öğrenci bileti uygulamasına sıcak baktıklarını biliyorum. Yeni dönemde ülkenin aydınlık geleceği üniversite ve lise öğrencilerine indirimli bilet uygulamasının başlatılmasını bekliyorum. Taraftar grupları için gelecek sezondan itibaren başlayacak taraftar blokları da bu az önce inandığım uzlaşının bir ön adımı gibi. İnşallah da yönetim ve taraftar arasında olmaması gereken tartışmalar bir son bulur çünkü bundan zarar gören Fenerbahçe oluyor.

Önümüzdeki 3 sene şampiyonluk için iddialı başkan. Bunun için de gerekeni kendisi söyledi. Dedi ki iyi oyuncular iyi hoca ve savaşan Fenerbahçe. Gerekeni yapması da boynunun borcudur. Böyle savaşan bir takımın Aragonesle gelmeyeceği aşikar. En basitinden Türkiye Kupası finalinde Beşiktaşın golünden sonra somurtmuş ve yığılmış bir Aragones gördük. Daha maçın başları ve sadece 1-0 geridesin. Çıkıp takımını ateşleyecek bir hoca görüntüsünden çok uzaktı maçı bırakmış ve herşey bitti türünden bir yüz ifadesine bürünmüş bir adamın oyuncuları ne kadar savaşır ki. Ki aynı oyuncular geçen sene Avrupayı sarsıyordu. Öncelikle hoca değişimi bizi bekliyor. Kaybetmeyi kabullenmeyen. disiplinli. göze hoş futbol oynatan vs bir hoca bekliyorum. Bunun dışında kulüpteki Fenerde oynamayı bilememiş kişilerle yollar ayrılıp daha bize yakışır oyuncular alınmalı.

Çok fazla yazacak vaktim yok. O yüzden çoğu şeyi atlayarak ve parça parça ve dağınık ve eksik yazıyorum kusuruma bakmayın. Son olarak da başkandan bir ismin alınmasını bekliyorum. Hem yıldız hem savaşçı ruhuna çok uygun bir isim...Tuncay Şanlı

Mektup Elimizde !



Başkanın yanındasınız biliyoruz
Söyleyin; tek ümidi dimdik ayakta

Bir milletin kurtuluşuna atılan ilk adım...




1919 yılı Mayısının 19'uncu günü Samsun'a çıktım. Ülkenin genel durumu ve görünüşü şöyledir :

Osmanlı Devleti'nin içinde bulunduğu grup, I. Dünya Savaşı'nda yenilmiş, Osmanlı ordusu her tarafta zedelenmiş, şartları ağır bir ateşkes anlaşması imzalanmış. Büyük Savaş'ın uzun yılları boyunca millet yorgun ve fakir bir durumda. Milleti ve memleketi I. Dünya Savaşı'na sürükleyenler, kendi hayatlarını kurtarma kaygısına düşerek memleketten kaçmışlar. Saltanat ve hilâfet makamında oturan Vahdettin soysuzlaşmış, şahsını ve bir de tahtını koruyabileceğini hayal ettiği alçakça tedbirler araştırmakta. Damat Ferit Paşa 'nın başkanlığındaki hükûmet âciz, haysiyetsiz ve korkak. Yalnız padişahın iradesine boyun eğmekte ve onunla birlikte kendilerini koruyabilecekleri herhangi bir duruma razı.

Ordunun elinden silâhları ve cephanesi alınmış ve alınmakta...

İtilâf Devletleri, ateşkes anlaşmasının hükümlerine uymayı gerekli bulmuyorlar. Birer bahane ile İtilâf donanmaları ve askerleri İstanbul' da. Adana iIi Fransızlar; Urfa, Maraş, Ayıntap (Gaziantep) İngilizler tarafından işgal edilmiş. Antalya ve Konya'da İtalyan askerî birlikleri, Merzifon ve Samsun'da İngiliz askerleri bulunuyor. Her tarafta yabancı subay ve memurlar ile özel ajanlar faaliyette. Nihayet, konuşmamıza başlangıç olarak aldığımız tarihten dört gün önce, 15 Mayıs 1919'da, İtilâl Devletleri'nin uygun bulması ile Yunan ordusuda İzmir'e çıkartılıyor.

Bundan başka, memleketin her tarafında Hristiyan azınlıklar gizli veya açıktan açığa kendi özel emel ve maksatlarını gerçekleştirmeye devleti bir an önce çökertmeye çalışıyorlar.

Sonradan elde edilen güvenilir bilgi ve belgelerle iyice anlaşılmıştır ki, İstanbul Rum Patrikhanesi'nde kurulan Mavri Mira Hey'eti illerde çeteler kurmak ve idare etmek, gösteri toplantıları ve propagandalar yaptırmakla meşgul. Yunan Kızılhaç'ı ve Resmî Göçmenler Komisyonu , Mavri Mira Hey'eti'nin çalışmalarını kolaylaştırmakla görevli. Mavri Mira Hey'eti tarafını,olan yönetilen Rum okullarının izni teşkilâtları, yirmi yaşından yukarı gençleri de içine almak üzere her yerde kuruluşunu tamamlıyor.

Ermeni Patriği Zazen Efendi de, Mavri Mira Hey'eti ile birlikte çalışıyor. Ermeni hazırlığı da tıpkı Rum hazırlığı gibi ilerliyor. Trabzon, Samsun ve bütün Karadeniz sahillerinde örgütlenmiş olan ve 4 İstanbul'daki merkeze bağlı bulunan Pontus Cemiyeti hiç bir engelle karşılaşmadan kolaylıkla ve başarıyla çalışıyor.


.....


Temel ilke, Türk milletinin haysiyetli ve şerefli bir millet olarak yaşamasıdır. Bu ilke, ancak tam istiklâle sahip olmakla gerçekleştirilebilir. Ne kadar zengin ve bolluk içinde olursa olsun istiklâlden yoksun millet, medeni insanlık dünyası karşısında uşak olmak mevkiinden yüksek bir muameleye layık görülemez.

Yabancı bir devletin koruyup kollayıcılığını kabul etmek insanlık vasıflarından yoksunluğu, güçsüzlük ve miskinliği itiraftan başka bir şey değildir.Gerçekten de bu seviyesizliğe düşmemiş olanların, isteyerek başına bir yabancı efendi getirmelerine asla ihtimal verilemez.

Halbuki Türk'ün haysiyeti, gururu ve kaabiliyeti çok yüksek ve büyüktür. Böyle bir millet esir yaşamaktansa yok olsun daha iyidir!...

O halde, ya istiklal ya ölüm!

İşte gerçek kurtuluş isteyenlerin parolası bu olacaktır. Bir an için, bu kararın uygulanmasında başarısızlığa uğranacağını farz edelim. Ne olacaktı? Esirlik!

Peki efendim. Öteki karalara boyun eğme durumunda sonuç bunun aynı değil miydi?

Şu farkla ki, istiklali için ölümü göze alan bir millet, insanlık haysiyet ve şerefinin gereği olan bütün fedakarlığı yapmakla teselli bulur ve hiç şüphesiz, esirlik zincirini kendi elleriyle boynuna geçiren miskin, haysiyetsiz bir millete bakarak dost ve düşman gözündeki yeri bambaşka olur.

Sonra, Osmanlı hânedan ve saltanatının devam ettirilmesine çalışmak, elbette Türk milletine karşı en büyük kötülüğü işlemekti. Çünkü, millet her türlü fedakarlığı göze alarak istiklalini kazanmış olsa da, saltanat sürüp gittiği taktirde, bu istiklale kazanılmış gözüyle bakılamazdı. Artık ,vatan ve milletle hiçbir vicdan ve fikir bağlantısı kalmamış bir sürü delinin, devlet ve milletin istiklâl ve haysiyetinin koruyucusu mevkiinde bulundurulmasına nasıl göz yumulabirdi?

Halifeliğin durumuna gelince, ilim ve tekniğin nurlara boğduğu gerçek medeniyet dünyasında gülünç sayılmaktan başka bir yanı kalmış mıydı?

Görülüyor ki, verdiğimiz kararın uygulanmasını sağlayabilmek için daha milletin alışkın olmadığı bazı konulara dokunmak gerekiyordu. Ortaya atılmasında, kamuoyu bakımından büyük sakıncalar doğuracağı sanılan hususların dile getirilmesinde kaçınılmaz bir zaruret vardı.

Osmanlı Hükumeti'ne, Osmanlı padişahına ve Müslümanların halifesine başkaldırmak, bütün milleti ve orduyu ayaklandırmak gerekiyordu.


dedi büyük önderimiz

ve 90 yıl önce bugün çıktı Samsun'a büyük Türk milletini esaretten güzel vatanımızı işgalden kurtarmak için

90 yıl sonra bugün ; özlemle saygıyla ve de emanetine sahip çıkamamızdan dolayı yüzüne bakmaya utanarak anıyoruz Cunhuriyetimizin kurucusu vatanımızın kurtarıcısı büyük devrimciyi

çok şey var yazılacak ama zamanım yok; lakin şunu aklınızdan hiç çıkarmayın
bir gün bu vatanın taşına toprağına kanımızla tam bağımsız Türkiye yazacağız ve o zaman Mustafa Kemal şafağına uyanacağız
bekleyin ve korkması gerekenler de korksunlar
Gazi Mustafa Kemal'in gençliği önderinin onlara verdiği görevlerin bilincinde

6 Mayıs 2009 Çarşamba

Bu adamı seçmeyin !!!!!!



Real Madrid'in Haziran ayında yapılacak başkanlık seçimi yaklaşırken başkan adaylarından Eduardo Garcia, seçildiği takdirde Didier Drogba'yı transfer edeceğini açıkladı.

Real Madrid kongre üyelerine sesleniyorum nolur bu adamı seçmeyin; lütfen yalvarıyorum size
ne işi var Drogba'nın benim sevdiğim bi takımda ya
Allah korusun

onu alacağımıza Rocksteady'i alalım (benziyorlar da...)

6 Mayıs 72




Seninle farkım popülasyon algısında saklı
Sen Polat Alemdar aklı
Yani camları siyah bir "jeep"te bir ton beyinsiz yanında mafyavari
Biz erkek olmayı Deniz'den öğrendik
ve lakin
O halde bile kendin olmak, silahsız, adamsız meydan okumak cihan-ı aleme
Bilginin peşinde, ilginin değil müsadenizle
Yani adam olmak tam da böyle bir şey işte

anlamak istemiyorlar
onlara göre teröristtir; halbuki halktan kimseyi öldürmemiştir hatta hiç kimseyi öldürmemiştir(Filistin dağlarında savaştıkları İsrail askerlerini değerlendirme dışında tutmak gerek)
o anki Amerikancı yalaka hükümetlere karşı bağımsız bir Türkiye için silaha sarılmak teröristlikse onların "ağa babaları" 50 yıl önce Kurtuluş Savaşıyla size göre en büyük teröristliği yapmıştır
aa dur bakayım
Gazi Mustafa Kemal ve arkadaşları için de İstanbul Mahkemelerince idam kararı verilmişti değil mi
alın işte sizin kafadanmış onlar da

6. Filo defol diye yürüdüler diye mi bu düşmanlık
Amerikan askerlerini Dolmabahçeden denize döktükleri için mi
öğrenciyken Ankaraya kadar Atatürk yürüyüşü yaptıkları için mi düşmansınız
yoksa tam bağımsızlık savundukları için mi
Amerikan askerlerini kaçırdılar diye mi
CIA ajanı Vietnam Kasabı Kommer'in arabasını yakıp önce ODTÜ'den sonra bu ülkeden kovdukları için değil mi( kesin öyledir çünkü bunu yapanların hepsi bir şekilde öldürürdü)
101 Amerikan üssünün 35 milyon vatan toprağını fiilen işgal ettiği bir ülkede buna karşı durdukları için onlar terörist oldu
Amerikan işgali altındaki vatanda tam bağımsız Türkiye istiyorlardı
Amerika ve onun Türkiyedeki aşıkları o zamanlar da terörist diye gördüler hala da görüyorlar


siz suçlamaya devam edin onlar Gazi Mustafa Kemal'in izindeydi
ne demişti Ulu Önder

"Türk Genci, devrimlerin ve Cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir. Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, "Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır" demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır."

durun tahmin edeyim asıl düşmanlığınız aslında Gazi değil mi
sanırım öyle
çünkü Gazinin izindekiler anti emperyalist ve tam bağımsızlıkçıdır
rahatsızlığınız bu değil mi
yazık size ya
ama napalım bu ülke bizim ve elbet bir gün Mustafa Kemal Şafağı doğacak bu ülkeye


Aklının hepsini kullansan da yetmez aslanım
hadi geri yaslan

o ne dert mi sarmış hepinizi kurtarayım
dur bu kez atakta bak asi korsan

Yorumsuz


EĞER ...

1969’un şubat ayının o soğuk ve "kanlı" ikinci pazar günü...

Yaşım elverseydi...

Ve Beyazıt Meydanı’nda olsa idim...

Dindar da olsam, imam hatip mektebine de gitsem, anam türbanlı, babam sakallı da olsa, "İslamcıyım" da desem...

Benim yerim...

Kesinlikle Amerikan 6. Filo’sunu protesto eden solcu gençlerin, yani Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının yanı olurdu...

Asla ve kata...

Polisle birlik olup o gençlere karşı tekbirlerle saldırıya geçen sözüm ona Müslümanların yanında olmazdım.

Çünkü...

Ben öyle bilirim ki...

Bu işin din / diyanetle, içine doğulan kültürel çevreyle, hatta ideolojik duruşla falan bir ilgisi yoktur.

Bu bir kişilik ve ahlak sorunudur.

Ve mesele bu kadar basittir.

* * *

Eğer...

Yaşım elverseydi...

O pazar günü...

Kalbim 6. Filo için değil...

6. Filo’yu protesto eden solcu gençler için atardı.

Bugünlerde Deniz Gezmiş ve arkadaşlarına ağız dolusu küfürler yağdıran Mehmet Şevket Eygi gibilerin, o günlerde "din / iman" adına yaptıkları aşağılık propagandanın ve kışkırtmanın etkisi altına girip galeyana gelmezdim.

Eygi ve onun gibilerin, "Bir yanda Sovyetler Birliği, bir yanda ABD var... Biz kötünün iyisi olarak ABD’den yana olmalıyız" şeklindeki izahlarına zerre kadar itibar etmezdim.

Çünkü...

Bu tür yaklaşım tarzını en azından "utanç verici" bulurdum...

Bir "kötü"den kurtuluşu, bir başka "kötü"de aramanın ve "kötüler arasında bir tercih" yapmaya kalkışmanın insanı küçük düşüren bir iş olduğunun ayırdında olurdum.

Böylesi bir tercihin insanlık onuruna yakışmayacağını düşünürdüm.

Hangi konjonktürde yaşarsam yaşayım...

Biraz izan, biraz insanlık ve biraz şuur sayesinde...

Hangi tarafı seçmem gerektiğini idrak edebilirdim.

Tekbirlerle saldırıya geçenlerin karşısına dikilirdim...

"Deli misiniz? Ne yapıyorsunuz?" diye haykırırdım.

"Kötünün iyisini savunmak size mi düştü?" derdim.

* * *

Gelin görün ki...

İlahi takdir işte!

O gün orada değildim...

Ve fakat...

Aklımın erdiği andan itibaren...

Orada olmadığım halde...

Orada olup bitenler nedeniyle "suçluluk" duydum.

Ne zaman o "Kanlı" Pazar gününden söz açılsa yüzüm kızardı...

Hele o günlerde milleti 6. Filo’nun yanında "Allah için cihada" çağırıp kışkırtan adamların, bugün bir parça utanç duyup en azından seslerini kesmek yerine...

Hálá eski kinlerini dipdiri tutup Deniz Gezmiş ve arkadaşlarına ağız dolusu küfürler yağdırdıklarını gördükçe...

Yüzüm kızarmaya devam ediyor.

Bu manifestoyu da işte bu yüz kızarıklığı içinde yazıyor ve diyorum ki:

Lütfen adımı Mehmet Şevket Eygi gibilerin hizasına yazmayın.

Eğer ille de birinin yanına yazacaksanız...

Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının hizasına yazabilirsiniz...

Hiç gocunmam...

Aksine şeref duyarım.
Ahmet HAKAN- Hürriyet

3 Mayıs 2009 Pazar

Onurdur seni sevmek


Birinci dünya savaşının sonlarına doğru Fenerbahçe çok özel bir konuğu karşılamak için hazırlanıyordu.3 Mayıs 1918 günü Fenerbahçe kulübünde tarihi bir ziyaret gerçekleşecekti.Anafartalar Kahramanı MUSTAFA KEMAL arkadaşı Sabri Toprak'la birlikte uzun zamandır merak ettiği Fenerbahçe'yi tanımak için Kuşdili'ndeki kulüp binasına gelmişti.Atatürk kulüpte iki saate yakın kalır.Bu süre zarfında kulüp hakkında bilgi alır.Kulüp müzesini gezer.Mustafa Elkatipzade kulubün hatıra defterini getirir.Ve Atatürk kulüp defterine, Fenerbahçe için ebedi bir şeref olan satırlarını yazar.

"Fenerbahçe Kulübünün her tarafa mazhar-i takdir olmus bulunan asari mesaisini isitmis ve bu Kulübü ziyaret ve erbab-i himmeti tebrik etmeyi vazife edinmistim. Bu vazifenin ifasi ancak bugün müyesser olabilmistir. Takdirat ve tebrikatimi buraya kayd ile mübahiyim."


5.5.1334 (3.5.1918)
ORDU KUMANDANI
Mustafa Kemal


(Fenerbahçe Kulübünün her tarafta beğenilip değer verilen, ortaya çıkmış eser ve çalışmalarını duymuş ve bu kulübü ziyaret edip bu işte emeği, yardımı olanları tebrik etmeği görev edinmiştim. Bu görev ancak bugün yerine getirilebilmiştir. Takdir ettiğimi ve kutladığımı buraya kaydetmekle övünüyorum.)


Şeref defterini imzaladıktan sonra gitme vakti gelmiştir artık.Kulubün iskelesine iner.Kendisini Moda'ya götürecek olan tekneye binmeden önce (ki kürekte yine Mustafa Elkatipzade oturmaktadır), kulüp binasına doğru geri döner ve sağ elini havaya doğru kaldırarak "Fenerbahçe'ye ebedi muvaffakiyetler dilerim" der.Aslında Atatürk o an Fenerbahçe'ye ebedi muvaffakiyetler dilememiştir ebedi muvaffakiyetler emretmiştir.

ve işte o 3 Mayıs günü Fenerbahçe'nin tarihinde o kadar çok önem kazanmıştır ki 1907 senesinin Mayıs ayında kurulan Fenerbahçe kulubü bir kongresinde 3 Mayıs günü kulubün kuruluş günü kabul etmiştir.Ve bugün Fenerbahçe Spor Kulubü 3 Mayıs 1907 günü kulubün kuruluş tarihi olarak tarihe geçerken, 3 Mayıs 1918 günü de böylece ebedileşmiştir.


kökleri çınar
başı goğe kadar
her sabah özgürlüğe doğar Fenerbahçe

sonsuza kadar
onurlu uygar
bir tek tarihe sığar Fenerbahce

her yeni kuşak
bu emaneti
bayrak gibi iftiharla taşır soylu FENERBAHÇE
bayrak gibi iftiharla taşır büyük FENERBAHÇE

sonsuza kadar
yaşa FENERBAHÇE

Fenerbahçeli'yim göğsümü gere gere, ver Lefter'e yaz deftere


Başta Grup CK olmak üzere taraftarlığın sadece oturup(!) maç izlemek olmadığını gösteren ve böyle güzel böyle anlamlı böyle vefalı bir vazifede emeği geçen herkese sonsuz teşekkürler
ne de güzel yaptınız helal olsun herbirinize

"Fenerbahçe'de efsaneleşen birçok futbolcu var. Neden Lefter'in heykeli dikildi. Çünkü efsane isimlerin her biri futbol profesörü, ancak bir tane ordinaryüs var. O da Lefter'dir"-(Faruk Ilgaz)